İşyerlerindeki yöneticilerin ya da yönetici adaylarının hatta tüm
çalışanların egolarından kaynaklandığını düşündüğüm bir davranışa,
bir kişilik özelliğine dikkatinizi çekmek istiyorum: Egosu yüksek ve
farklı şekillerde karşımıza çıkan kişilikler
Gelin bunları
işyerinin Benleri olarak değerlendirelim ve Benleri bilimsel
değil, gözlemlerimiz ve yaşadıklarımızla ele alalım. İnanın onlardan
her işyerinde var. Benlerin farkında olmak; organizasyonlarda
çatışmaların çözülmesi, işlerle, işleri yapacak kişilerin uyumunu
sağlamak ve kızgınlıklarda karşı davranış belirlemek açısından önem
taşır. Çünkü ego durumu, yalnızca çocuksu dürtülerden oluşmaz.
Nedir Ben?
Bence Ben (!) insanın doğasındaki her şeyin oluşturduğu bütünlüktür.
Bu bütünlük bir anlamda kimliğin fotoğrafı ve kişiyi ayrıcalıklı
kılan bir özellik hatta varoluşun anlamındadır. Bir yetişkin de tüm
yaşamı boyunca kendini kabul ettirebilmek için değişik yolları
dener. Değişik tepkiler gösterir.
Benler, çevrelerinde olup bitenlerin tam anlamıyla farkında
değildirler. Eğer sinirlerinize hakim olabilir ve uygun
yaklaşabilirseniz sorunlar Benin kendisi tarafından çözümlenebilir.
Öncelikle kabul etmek gerekir ki herkes ama herkes kendisini
beğenir. Hani ne demişler, Allah tüm akılları toplayıp yeniden
dağıtsa, herkes yine kendi aklını seçermiş. Esasen insanlar
arasında pek çok farklılıklar vardır ve söylemde insan olarak herkes
eşittir. Herkesin eşit olduğuna inanmak, herkese aynı davranmak
anlamına gelmez. Ama en azından herkesi kabul etmeyi gerektirir.
Nasıl anlarız?
Çok kolaydır. 3-5 cümlesini dinlemek yeterlidir. Yeter ki dikkat
edin! İlişkilere özen gösterdikçe beraber çalışan insanlar arasında
iletişim sağlıklı bir şekilde işler. Bunun için de birbirimizi
tanımak, anlamak, birbirimize katlanmak gerekir. İnsanlar ne kadar
ben durumunda olursa olsun, sürekli olarak sinyaller gönderirler.
Bireylerin başkaları ile olan ilişkilerinde veya iletişimlerinde,
neler olduğunu keşfetmek kolaydır. Göz ilişkisini kaybetmemeye
çalışır, ilgili görünürler. Ne anladıklarını kontrol ederler.
Gözleri canlıdır. Meraklıdırlar. Kim söyledi? Nasıl, Niçin?
Nedenleri ne? Gibi sorgulamalar yaparlar. Akla hitap etmeye
çalışırlar.
Diğerleriyle olan ilişkilerine baktığımızda sürekli kendilerini
örneklediklerini görürüz. Geçmiş yaşantıları çok zengindir. Kolay
kolay yanıldıklarını kabullenmezler. Her sözlerine ben diye
başlarlar. Takım çalışmasına yatkın olduklarını söylerler. Hemen
arkasından proje çalışmalarındaki başarılarını anlatmaya başlarlar.
Sözlerine şöyle girerler: Benim XYZ projemde öyle zorluklarla
karşılaştım ki
Kaynakları ABden ne zorluklarla buldum. Adam
vermediler, benim adamlarım iki katı çalıştı. Bütçeyi ben yaptım.
Bütçemde olmamasına rağmen, elemanlarıma araba verdim. Direktöre
dedim ki
Oysa biraz deştiğinizde, bu kişi, proje takımının bir
üyesi çıkabilir.
Çoğunluğun sinir olduğu; ekibi, grubu, bütünü yok sayıp her şeyi
kendine mal edenleri 4 gruba ayırabiliriz:
A. Kaytarıcı Benler, urlar
B. Kendi halinde Benler
C. İşkolik Benler
D. Deneyimli Benler
Bunlar arasında öyle çok keskin çizgiler yoktur, zaman zaman
sınırlar karışır, birbirinin içine geçer. Neler mi yapar bu Benler,
biraz açalım.
A. Kaytarıcı Benler, urlar
En gıcık tipler bunlardır. Çalışmayı sevmezler. Tembeldirler. İş
yapmadan ortalıkta dolanır, fotoğraf çekilirken en öne geçerler! Her
resimde oldukları için dışarıdan bakanlar ne kadar sosyal ve aktif
yorumunu yaparlar. Bunlar geniştirler de, yarabbi şükür diyenlerden
yani
- Başarılara sahip çıkarlar,
- Başarısızlığa A, B, Cnin neden olduğunu yayıp, kusuru başkalarına
yüklerler
- Sözlerine daima ben demiştim diye başlarlar
- Patrona ya da üst yöneticiye yağ çekerler,
- Başkalarının fikirlerini kendi fikirleri gibi satarlar,
- Sürekli internette vakit geçirirler, en çok forward ileti
bunlardan gelir. Çoğunu da okumadan gönderirler.
Zamanı keyiflerine göre yönetirler. Örneğin: Grup toplantıya
beklenmektedirler. Bir telefon gelir: Ben falanca
10 dakika sonra
ordayım. İlkokulun yanından sağa dönülüyordu değil mi? Beklenen
grup o sırada en az yarım saat uzaklıktadır ya da benin iş
yoğunluğundan bekli de yola bile çıkılmamıştır!
B. Kendi halinde Benler
Bunlar da kendi aralarında ikiye ayrılır: Durumdan vazife çıkaran
zavallılar ve bastırılmış Benler! Durumdan vazife çıkaranlar
patronun ya da bir üst yöneticinin gözüne girmek için her işe
atlarlar. Kaytaramazlar. Kararsızdırlar. Altından kalkamayınca
suçlayacak birilerini bulurlar. Gözde projeleri kapmak isterler. Hep
çok yoğun olduklarını söylerler. Sahnede koşuşup durular. Sürekli
sorun ve ardından bahaneler üretirler. Çalışmaktan başka çareleri
yoktur. Çoğu çabaları da boşunadır. Mesajları tam okuyamazlar. Yarım
yamalak işler yaparlar. İş bitiremezler. Birilerinin arkalarını
toplaması gerekir. Yine de sonuçlara sahip çıkarlar. Bastırılmış
Benler ise gerçekten ama gerçekten çok çalışırlar. Herkes onlara
yüklenir. Açık açık benleyemezler. İçlerinden ne kadar salak
olduklarını düşünürler, akıllarından hep ben olmasam
diye
geçirirler. İşleri onlar için önceliklidir. Özel hayatlarından dahi
fedakârlık ederler. Bir gün işleri çıksa, gelemeseler, her şey
karışır. Başkalarının yapabileceği işler bile bekletilir. Çünkü
nasıl olsa ben gelip yapacaktır. İşte hayır diyememelerinin acısını
evde ona değer verenlerden çıkarırlar. Değerleri mi
Anlaşılır mı,
bilinir mi, sistem onların ne kadar farkında?
C. İşkolik Benler
Tüm işlerin içinde olmak isterler. Onlar olmazsa dünya durur sanki!
Bunların iş bitirme ve problem çözme yetenekleri vardır. Ama
yetkilerini delege edemedikleri için iş içinde boğulurlar. Çok
çalışkandırlar.
Bu türlerin tepe yönetici konumunda olanları kurumlar için çok
tehlikelidir. Dediğim dediktir işin sonu. Fikirleri hatalı da olsa
ısrarla bastırırlar. Çünkü onların Beni hep galip gelmek ister.
Bunların bir diğer türü de işler yetişmediği için devamlı
kendilerini suçlar. Zamanı yönetemedikleri için eleştirilirler.
Hastayken bile çalışırlar. Sürekli bilgisayar başındadırlar.
Skypeları hep açıktır.
Gerçekten herkes her şeyi onlardan bekler. Öncelikleri bir türlü
belirleyemezler. Daima bir konu diğerinin önüne geçer. Proje
takımlarının önünü tıkarlar.
Kimselere güvenemediklerinden, işi anlatıp adam yetiştirmek için
bile vakitleri yoktur. Ya istifa etmek üzeredirler, ya da 3. kattan
atlamak
Sürekli dolu oldukları için ne istediklerini tam anlatamazlar. Yarım
saatlik bir toplantı yaparken 15 dakikası telefonla konuşmakla
geçer. Sonuçta konuşulacaklar tam anlaşılamadan yarım yamalak
görüşülüp ayrılınır. Proje gecikir. Takım üyeleri Godotuyu
beklerler (1). Çünkü bir şeyler yapabilmek için bene ihtiyaçları
vardır. Onlar kendi başlarına bir şeyler yaparlarsa, nasıl olsa
ben gelip değiştirecektir. Takım da eylemsizlik içine düşer. Ama
suçlanan yine takımdır, ben kendine asla pay çıkarmaz... Çünkü o çok
çalışmıştır. Günler geçtikçe, bu bekleme, alışkanlık haline gelir.
Beklentiler karşılanamadığından verim düşer. Öncelikler ben
tarafından belirlendiğinden diğer projeler de sıcaklığını kaybeder.
Teslim süresi yaklaşınca telaş başlar. Ben finali oynamaya
soyunur. Yine kahramandır.
D. Deneyimli Benler
Benim gibi yaşı ilerlemiş, ama orta yaş sınırlarını genişleten
Benler bu gruba giriyor. Neler mi yapıyoruz? Deneyimlerimizi,
hikâyelerimizi her vesile ile anlatırız. Tıpkı çocuklarının
büyüdüğünün farkına bir türlü varamayan anne baba gibi sürekli
öğretmeye çalışırız. Her şeyi biliriz. Dinlemekten pek hoşlanmayız.
İşin kötüsü kime ne anlattığımızı unuttuğumuz için hikâyelerimizi
tekrar tekrar anlattığımızın farkına varmayız. Biz de aramızda üçe
ayrılırız:
- Hikâyelerini her defasında süsleyip, daha önce nasıl anlattığını
unutup farklı anlatanlar,
- Hikâyelerini hep aynı çekilmezlikle yineleyenler,
- Anlatırken unutup, daldan dala uçanlar
Yani her durumda da geyiğimiz tükenmez.
Ne dersiniz size uyan bir Ben var mı Benden içeri
Kaynak Hürriyet İK.Haziran.04.2008
|