KAFKAS İŞADAMLARI DERNEĞİ
CAUCASUS BUSINESSMEN ASSOCIATION

 

     

İŞYERLERİNİN BEN'LERİ :

 

İşyerlerindeki yöneticilerin ya da yönetici adaylarının hatta tüm çalışanların egolarından kaynaklandığını düşündüğüm bir davranışa, bir kişilik özelliğine dikkatinizi çekmek istiyorum: Egosu yüksek ve farklı şekillerde karşımıza çıkan kişilikler… Gelin bunları işyerinin “Benleri” olarak değerlendirelim ve Ben’leri bilimsel değil, gözlemlerimiz ve yaşadıklarımızla ele alalım. İnanın onlardan her işyerinde var. Ben’lerin farkında olmak; organizasyonlarda çatışmaların çözülmesi, işlerle, işleri yapacak kişilerin uyumunu sağlamak ve kızgınlıklarda karşı davranış belirlemek açısından önem taşır. Çünkü ego durumu, yalnızca çocuksu dürtülerden oluşmaz. 
 

Nedir Ben? 
Bence Ben (!) insanın doğasındaki her şeyin oluşturduğu bütünlüktür. Bu bütünlük bir anlamda kimliğin fotoğrafı ve kişiyi ayrıcalıklı kılan bir özellik hatta varoluşun anlamındadır. Bir yetişkin de tüm yaşamı boyunca kendini kabul ettirebilmek için değişik yolları dener. Değişik tepkiler gösterir. 

Ben’ler, çevrelerinde olup bitenlerin tam anlamıyla farkında değildirler. Eğer sinirlerinize hakim olabilir ve uygun yaklaşabilirseniz sorunlar Ben’in kendisi tarafından çözümlenebilir. Öncelikle kabul etmek gerekir ki herkes ama herkes kendisini beğenir. Hani ne demişler, “Allah tüm akılları toplayıp yeniden dağıtsa, herkes yine kendi aklını seçermiş.” Esasen insanlar arasında pek çok farklılıklar vardır ve söylemde insan olarak herkes eşittir. Herkesin eşit olduğuna inanmak, herkese aynı davranmak anlamına gelmez. Ama en azından herkesi kabul etmeyi gerektirir. 

Nasıl anlarız?

Çok kolaydır. 3-5 cümlesini dinlemek yeterlidir. Yeter ki dikkat edin! İlişkilere özen gösterdikçe beraber çalışan insanlar arasında iletişim sağlıklı bir şekilde işler. Bunun için de birbirimizi tanımak, anlamak, birbirimize katlanmak gerekir. İnsanlar ne kadar ben durumunda olursa olsun, sürekli olarak sinyaller gönderirler. Bireylerin başkaları ile olan ilişkilerinde veya iletişimlerinde, neler olduğunu keşfetmek kolaydır. Göz ilişkisini kaybetmemeye çalışır, ilgili görünürler. Ne anladıklarını kontrol ederler. Gözleri canlıdır. Meraklıdırlar. Kim söyledi? Nasıl, Niçin? Nedenleri ne? Gibi sorgulamalar yaparlar. Akla hitap etmeye çalışırlar. 

Diğerleriyle olan ilişkilerine baktığımızda sürekli kendilerini örneklediklerini görürüz. Geçmiş yaşantıları çok zengindir. Kolay kolay yanıldıklarını kabullenmezler. Her sözlerine “ben” diye başlarlar. Takım çalışmasına yatkın olduklarını söylerler. Hemen arkasından proje çalışmalarındaki başarılarını anlatmaya başlarlar. Sözlerine şöyle girerler: “Benim XYZ projemde öyle zorluklarla karşılaştım ki… Kaynakları AB’den ne zorluklarla buldum. Adam vermediler, benim adamlarım iki katı çalıştı. Bütçeyi ben yaptım. Bütçemde olmamasına rağmen, elemanlarıma araba verdim. Direktöre dedim ki…” Oysa biraz deştiğinizde, bu kişi, proje takımının bir üyesi çıkabilir. 

Çoğunluğun sinir olduğu; ekibi, grubu, bütünü yok sayıp her şeyi kendine mal edenleri 4 gruba ayırabiliriz: 

A. Kaytarıcı Ben’ler, urlar

B. Kendi halinde Ben’ler

C. İşkolik Ben’ler

D. Deneyimli Ben’ler

Bunlar arasında öyle çok keskin çizgiler yoktur, zaman zaman sınırlar karışır, birbirinin içine geçer. Neler mi yapar bu Ben’ler, biraz açalım. 
 

A. Kaytarıcı Ben’ler, urlar
En gıcık tipler bunlardır. Çalışmayı sevmezler. Tembeldirler. İş yapmadan ortalıkta dolanır, fotoğraf çekilirken en öne geçerler! Her resimde oldukları için dışarıdan bakanlar ne kadar sosyal ve aktif yorumunu yaparlar. Bunlar geniştirler de, yarabbi şükür diyenlerden yani…

- Başarılara sahip çıkarlar, 

- Başarısızlığa A, B, C’nin neden olduğunu yayıp, kusuru başkalarına yüklerler… 

- Sözlerine daima “ben demiştim” diye başlarlar…

- Patrona ya da üst yöneticiye yağ çekerler, 

- Başkalarının fikirlerini kendi fikirleri gibi satarlar, 

- Sürekli internette vakit geçirirler, en çok “forward” ileti bunlardan gelir. Çoğunu da okumadan gönderirler. 

Zamanı keyiflerine göre yönetirler. Örneğin: Grup toplantıya beklenmektedirler. Bir telefon gelir: “ Ben falanca… 10 dakika sonra ordayım. İlkokulun yanından sağa dönülüyordu değil mi?” Beklenen grup o sırada en az yarım saat uzaklıktadır ya da benin iş yoğunluğundan bekli de yola bile çıkılmamıştır! 
 

B. Kendi halinde Ben’ler
Bunlar da kendi aralarında ikiye ayrılır: Durumdan vazife çıkaran zavallılar ve bastırılmış Ben’ler! Durumdan vazife çıkaranlar patronun ya da bir üst yöneticinin gözüne girmek için her işe atlarlar. Kaytaramazlar. Kararsızdırlar. Altından kalkamayınca suçlayacak birilerini bulurlar. Gözde projeleri kapmak isterler. Hep çok yoğun olduklarını söylerler. Sahnede koşuşup durular. Sürekli sorun ve ardından bahaneler üretirler. Çalışmaktan başka çareleri yoktur. Çoğu çabaları da boşunadır. Mesajları tam okuyamazlar. Yarım yamalak işler yaparlar. İş bitiremezler. Birilerinin arkalarını toplaması gerekir. Yine de sonuçlara sahip çıkarlar. Bastırılmış Ben’ler ise gerçekten ama gerçekten çok çalışırlar. Herkes onlara yüklenir. Açık açık benleyemezler. İçlerinden ne kadar salak olduklarını düşünürler, akıllarından hep “ben olmasam…” diye geçirirler. İşleri onlar için önceliklidir. Özel hayatlarından dahi fedakârlık ederler. Bir gün işleri çıksa, gelemeseler, her şey karışır. Başkalarının yapabileceği işler bile bekletilir. Çünkü nasıl olsa ben gelip yapacaktır. İşte hayır diyememelerinin acısını evde ona değer verenlerden çıkarırlar. Değerleri mi… Anlaşılır mı, bilinir mi, sistem onların ne kadar farkında?

C. İşkolik Ben’ler

Tüm işlerin içinde olmak isterler. Onlar olmazsa dünya durur sanki! Bunların iş bitirme ve problem çözme yetenekleri vardır. Ama yetkilerini delege edemedikleri için iş içinde boğulurlar. Çok çalışkandırlar. 

Bu türlerin tepe yönetici konumunda olanları kurumlar için çok tehlikelidir. Dediğim dediktir işin sonu. Fikirleri hatalı da olsa ısrarla bastırırlar. Çünkü onların Ben’i hep galip gelmek ister. Bunların bir diğer türü de işler yetişmediği için devamlı kendilerini suçlar. Zamanı yönetemedikleri için eleştirilirler. Hastayken bile çalışırlar. Sürekli bilgisayar başındadırlar. Skype’ları hep açıktır. 

Gerçekten herkes her şeyi onlardan bekler. Öncelikleri bir türlü belirleyemezler. Daima bir konu diğerinin önüne geçer. Proje takımlarının önünü tıkarlar. 

Kimselere güvenemediklerinden, işi anlatıp adam yetiştirmek için bile vakitleri yoktur. Ya istifa etmek üzeredirler, ya da 3. kattan atlamak…

Sürekli dolu oldukları için ne istediklerini tam anlatamazlar. Yarım saatlik bir toplantı yaparken 15 dakikası telefonla konuşmakla geçer. Sonuçta konuşulacaklar tam anlaşılamadan yarım yamalak görüşülüp ayrılınır. Proje gecikir. Takım üyeleri “Godot’uyu” beklerler (1). Çünkü bir şeyler yapabilmek için “ben’e” ihtiyaçları vardır. Onlar kendi başlarına bir şeyler yaparlarsa, nasıl olsa “ben” gelip değiştirecektir. Takım da eylemsizlik içine düşer. Ama suçlanan yine takımdır, ben kendine asla pay çıkarmaz... Çünkü o çok çalışmıştır. Günler geçtikçe, bu bekleme, alışkanlık haline gelir. 

Beklentiler karşılanamadığından verim düşer. Öncelikler ben tarafından belirlendiğinden diğer projeler de sıcaklığını kaybeder. Teslim süresi yaklaşınca telaş başlar. “Ben” finali oynamaya soyunur. Yine kahramandır. 

D. Deneyimli Ben’ler 

Benim gibi yaşı ilerlemiş, ama orta yaş sınırlarını genişleten Ben’ler bu gruba giriyor. Neler mi yapıyoruz? Deneyimlerimizi, hikâyelerimizi her vesile ile anlatırız. Tıpkı çocuklarının büyüdüğünün farkına bir türlü varamayan anne baba gibi sürekli öğretmeye çalışırız. Her şeyi biliriz. Dinlemekten pek hoşlanmayız. İşin kötüsü kime ne anlattığımızı unuttuğumuz için hikâyelerimizi tekrar tekrar anlattığımızın farkına varmayız. Biz de aramızda üçe ayrılırız: 

- Hikâyelerini her defasında süsleyip, daha önce nasıl anlattığını unutup farklı anlatanlar, 

- Hikâyelerini hep aynı çekilmezlikle yineleyenler, 

- Anlatırken unutup, daldan dala uçanlar… 

Yani her durumda da geyiğimiz tükenmez. 

Ne dersiniz size uyan bir “Ben var mı Ben’den içeri”… 
Kaynak Hürriyet İK.Haziran.04.2008 



 

 
  Paylaş      
 

KAFİAD