Tuncay ÖZİLHAN /
Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı
İzlenmekte olan faiz indirim politikası sonrasında duruma
baktığımızda şunu görüyoruz: TLde şiddetli bir değer kaybı
yaşanıyor. Maliyetler yükseliyor. Enflasyon hızlanıyor; halkın
satın alma gücü eriyor. Üstelik kredi faiz oranları düşmediği
gibi yükseliyor. Yeni yatırım yapmak bir tarafa yeni yıl için
üretim planlamaları bile yapılamıyor. Çünkü bu planlamaların
temel parametreleri olan enflasyon ve kur tahminleri her an
değişiyor. Mal sevkiyatları da aksıyor. Düşük faizler sayesinde
uzun vadeli yatırımlarla ekonomik yapıyı değiştirmek ve cari
fazla veren bir ekonomi olmak için çabalarken, eldekini de
kaybetme riski ortaya çıkıyor. Ekonomiler uzun vadede büyüme ve
istihdam yaratmayı hedefler. Buna üretim yapısının daha fazla
katma değer yaratan, teknoloji yoğun ve rekabetçi yönde
değişmesini de ekleyebiliriz. Uzun vadeye kısa vadelerden
geçerek ulaşılır. Kısa vadeli öncelik ise istikrardır. İstikrar
sağlanmadan uzun vadeli hedeflerin hiçbirisini gerçekleştirmek
mümkün olmaz. Çünkü üretim ve yatırım kararları istikrar
olmadan, öngörülebilirlik olmadan verilemez. Geleceği güvenilir
biçimde tahmin etmeden üretim ve yatırım planlaması yapılamaz;
yeni sipariş verilemez; yeni elemanlar istihdam edilemez. Yani
istikrar olmadan üretim de büyüme de olmaz. Üretim ve yatırım
yoksa ihracat da olmaz. Üretim odaklı ihracatı önceleyen ekonomi
modelinin amaçladığı hedeflere istikrarsız bir ekonomi ile
ulaşılamaz.
Düşük ücret cenneti olmayalım
Kaldı ki üretim yapısının cari fazla hedefi doğrultusunda
dönüşmesini, tek başına rekabetçi kur politikası sağlayamaz.
Uluslararası piyasalarda rekabet edebilecek katma değeri yüksek
ürünler üretebilmek için teknoloji ve nitelikli işgücü gerekir.
Bunu sağlamanın yolu, eğitim alt yapısından ve teknoloji-inovasyon
ekosistemine uzanan çok geniş bir alanda kapsamlı reformların
kararlılıkla uygulanmasından geçer. Böyle politikaların başarılı
olduğu ülke örneklerinden biliyoruz ki, sonuç ancak uzun
yıllardan sonra alınabilir. Bu süre içinde bir yandan da
rekabetçi kurun ülkeyi düşük ücret cennetine çevirmesine engel
olmak ve yeterli istihdamı sağlamak gerekir. Bu ise, istikrarlı
bir makroekonomik ekonomik ortam olmadan mümkün değildir. Aksi
halde Dimyat'a pirince gidelim derken eldeki bulgurdan oluruz.
Asya, Latin Amerika krizleri
Korkarım ki asgari ücrette sağlanmış olan artışın bir bölümü, bu
artış daha çalışanların eline geçmeden, TLdeki değer kaybı ve
bunun sonucunda satın alma gücünün erimesi ile buharlaşacak.
Sonuçta devlet çalışanın refah seviyesinde sağlanacak iyileşme
için gerekenden çok daha fazla kaynak harcamış olacak. Ülkemizin
kaynaklarını en verimli şekilde kullanmak için politikalar
arasında bir tutarlılık olması gerekir.
Tarihteki krizlere baktığımızda, devletlerin faiz ve kur
arasında bir kapana sıkışmasının krizleri tetiklediği görülür.
Bugün ekonomik dengeler açısından ülkemizde bu kapanın zemini
yok. Buna rağmen, bu kapan benimsenen politikalar yüzünden suni
olarak ortaya çıkmış durumda. Faiz artışı ihtimali gündemden
çıkartıldığında elde döviz kurlarındaki spekülasyonu
önleyebilecek sağlam bir araç kalmıyor. TLdeki değer kaybını
sadece döviz satarak engellemek mümkün değildir. Asya krizi,
Latin Amerika krizi gibi tarihsel örneklere bakınca bu durum net
olarak görülür. TLye güven sağlanmadığı sürece, cari işlemler
fazlası da dolarizasyon nedeniyle artan döviz talebini
karşılayamaz. TLdeki değer kaybı ve dolarizasyon arasında
rezervlerin ve cari fazlanın kıramayacağı bir kısır döngü
meydana gelir. Bu kısır döngüyü kırmanın ve TLdeki değer
kaybını önleyebilmenin tek yolu, üç kuruş birikimini korumaya
çalışan dar gelirli vatandaştan, bir hafta sonra ne olacağını
kestiremeyen yatırımcıya kadar bütün halkın, bütün piyasa
aktörlerinin ekonomi yönetiminin kurlarda istikrarı
sağlayabilecek politika araçlarına sahip olunduğuna ikna
olmalarıdır.
Yeni açıklanmış olan üretim odaklı ihracatı önceleyen ekonomi
modelinin başarısı istikrarın sağlanmasına bağlıdır.
KAFIAD YAYIN TARIHI : 20-12-2021
KAYNAK : https://www.dunya.com
|