Döviz borcu
olan şirketlerin çıkış yolu ihracat ve öz sermaye
CSK Denetim ve Mali Müşavirlik Kurucusu Bağımsız Denetçi
Serkan Kumdakcı döviz borcu olan şirketlerin sermaye
düzenlemesine gitmesi gerektiğini söyledi: Bu durumun kanunla
düzenlenmiş vergisel avantajları söz konusu. Sermaye düzenlemesi
teknik iflasların önüne geçebilir.
Dünyada ekonomik ve sosyal alanda tüm dengeleri alt üst eden
Covid-19 salgını gündemdeki yerini koruyor. Küresel tedarik
zincirinde yeni bir dönemin başlamasına neden olan pandemi,
döviz borcu olan şirketlerin üzerinde ciddi bir baskı yaratıyor.
CSK Denetim ve Mali Müşavirlik Kurucusu Bağımsız Denetçi Serkan
Kumdakcıya göre döviz kredisi ödeyen şirketlerin sermayeleri
kur farkı nedeniyle ciddi oranda eriyebilir. Söz konusu durumdan
en az derecede etkilenmenin yolu, yıl sonunun yaklaştığı bu
dönemde bilançolardaki öz kaynak durumunun gözden geçirilerek
sermaye yapısının düzenlenmesinden, gerektiği durumda nakdi
sermaye artırımının yapılmasından ve üretim yapan şirketlerin
döviz gelirlerini artıracak şekilde daha fazla ihracata
yönelmesinden geçiyor.
Yıl sonu bilançoları kritik öneme sahip
Serkan Kumdakcı konuyla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
Salgın nedeniyle üretim özelindeki düşüşler ülkeler nezdinde
dışa bağımlılığı artırırken bu dönemde hızla artan kurlar, arz-
talep kıtlığı ve zorunlu sabit maliyetler özellikle sermaye
şirketleri üzerinde olumsuz etki yaratacağa benziyor. Bu dönemde
şirketlerin sermaye yapıları ön plana çıkacak ve sermaye
yapıları güçlü olmayan firmaların 2020 yıl sonu bilançolarında
Teknik İflas ya da Borca Batık Olma durumu ile karşılaşma
olasılıkları oldukça yüksek. Şirketlerin döviz cinsinden
kullandıkları kredilere ilişkin olarak 10 yıl sonra bile
ödenecek olsa kredilere ilişkin anapara borçları gelir
tablosunda Kambiyo Zararı ve bilançoda da cari dönem ticari
zarar olarak karşımıza çıkıyor. Anonim şirketlerin 50 bin TL,
limited şirketlerin de 10 bin TL sermaye ile kurulduğu bir yasal
düzenleme içerisinde, dövizdeki yaklaşık yüzde 40 artış ile
oluşan kur farkının pandemi sonrası, Kambiyo Zararı olarak
bilançoda yer alması karşısında sermayeler kolayca eriyerek öz
kaynakların negatife dönmesine ve bu durumda borca batık durumda
olan şirketlerin teknik iflasına sebep olabilecek.
Vergisel avantajları var
Bağımsız Denetçi Kumdakcıya göre şirketlerde oluşması muhtemel
bu olumsuz tablonun çözüm yollarından birisi, ortaklar
tarafından yapılacak nakdi sermaye artışı olarak düşünülebilir:
Salgın sonrası ortakların şahsi olarak nakit durumları bu
sermaye artışına elveriyor ise nakdi sermaye artışının şirkete
sağladığı bazı vergisel avantajlar da var. 6637 sayılı kanunun
8inci maddesiyle, Kurumlar Vergisi Kanununun 10. maddesinde
değişiklik yapılarak, sermaye şirketlerinin nakit sermaye
artırımları teşvik edildi. Şirketlerin borç yerine öz kaynak
kullanımını özendiren bu düzenlemeyle sermaye şirketlerinin
ödenmiş veya çıkarılmış sermaye tutarlarındaki nakdi sermaye
artışları veya yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş
sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı üzerinden TCMB
tarafından açıklanan ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık
ortalama faiz oranı dikkate alınarak, ilgili hesap döneminin
sonuna kadar hesaplanan tutarın yüzde 50sinin ilgili hesap
dönemine ait kurumlar vergisi matrahından indirilmesine olanak
sağlandı.
Kumdakcı, Öncelikle mevcut durumda ve 3. çeyrek bilançolarında
döviz borcu kaynaklı zararı hesaplayıp yıl sonu öz kaynak
üzerinde oluşacak yükü tahmini olarak öngörüp sermaye
düzenlemesi yapılması önem arz ediyor. Bunu yaparken iç
kaynaklardan ve özellikle ortakların şirkete olan borçlarının da
sermayeye eklenerek ilave bir finansman maliyeti yaratmadan
firmalar konuyu ele alabilir.
KAYNAK : www.dunya.com
KAFIAD YAYIN TARIHI : 15-09-2020 |