Kemal Derviş ve
Sebastian Strauss yazdı: Koronavirüs, uluslararası işbirliği
için ne anlama geliyor?
Kemal Derviş ve Brookings Enstitüsünde araştırmacı analist
olarak görev alan Sebastian Straussun project-syndicate için 6
Mart günü birlikte kaleme aldıkları yazının çevirisini
paylaşıyoruz.
Tarih boyunca krizler ile insanlığın gelişmesi hep birlikte
yaşanmıştır. Her ne kadar Kovid-19 salgını milliyetçiliği ve
izolasyonizmi güçlendirerek küreselleşmeden geri adım atma
akımını hızlandırsa da, 2. Dünya Savaşının ardından gelişen
uluslararası işbirliğine benzer bir sonuca da yol açabilir.
Kovid-19 salgını yalnızca sağlık açısından değil, aynı zamanda
küreselleşme ve küresel yönetim açısından da büyük bir kriz.
Bütün ülkelere, salgın tehdidine karşı nasıl organize olmaları
gerektiğine yönelik önemli sorular yöneltiyor. Aynı zamanda
küreselleşmenin nasıl algılandığı ve uluslararası işbirliğinin
geleceği açısından bu algılamanın ne ifade ettiği ile ilgili
sonuçlar da barındırıyor.
Yoğun karşılıklı bağımlılık, kırılganlığa neden oldu
50 senedir küresel bağlantıların giderek artması malların,
hizmetlerin, paranın, düşüncelerin, verilerin ve insanların da
kolayca ülke sınırlarını aşmasına yol açtı. Küreselleşme yeni
bir olgu olmasa da mevcut versiyonunun kapsamının genişliği daha
önce tecrübe ettiklerimizden çok farklıydı ve bu da yoğun bir
karşılıklı bağımlılık, nihayetinde de kırılganlık yarattı.
Bugünün küresel sosyoekonomik altyapısı, toplama ve dağıtım
merkezleri üzerinden şekillenmiş durumda. Bütün noktalar
birbirine kısa mesafede duruyor ve önemli fonksiyonlar da
sistemin toplanma merkezinde yer alıyor. Örneğin; Çin dünyanın
üretim merkeziyken ABD ise finansal aktivitelerin merkezi
olabiliyor. Bu yapı ekonomik aktivitelerin ölçeğini ve özel
beceri gerektiren işlerini yöneterek verimliliği en tepeye
çıkarma eğilimindeydi. Aslında bu yapı milyonlarca insanı
yoksulluktan kurtarsa da çok sayıda ülkede büyük gelir
eşitsizliklerine ve sosyal huzurun bozulmasına yol açtı.
Öte yandan bu bağlantısallıklar gizli ama büyük facialara da
neden oldu. Finansal krizler, nükleer soykırımlar, düşman yapay
zekâlar, küresel ısınma, yıkıcı biyoteknoloji ve salgınlar
bunlardan bazıları.
Önemli fonksiyonel roller aşırı derecede merkeze bağlı olduğu ve
bütün küreselleşme ağı sıkıca birbirine bağlı bulunduğu için,
ABDde veya Çinde ortaya çıkan bir salgın kolayca sistemik hale
gelip tüm dünyayı felç edebiliyor. Sistemin merkezindeki aşırı
bağlılık, sistemik krizleri de beraberinde getiriyor. Tam da bu
yüzden 2008de ABDde baş gösteren finansal kriz de, bugün
Çinden yayılan salgın da fazlasıyla yıkıcı oluyor.
Bu krizin ardından iki farklı siyasî akımın ortaya çıkma
ihtimali yüksek
İlk olarak, kriz küresel bağlantıların düşürülmesine yönelik
eğilimleri hızlandırabilir. Seyahat, ticaret gibi aktivitelerin
yanı sıra, veri paylaşımı ve dijital faaliyetler de
kısıtlanabilir. İnsanlar içgüdüsel olarak pek çok alanda daha
fazla izolasyon talep edebilir. Yine de yorganı kafamıza çekerek
koruma istemek zarar verici bir yaklaşım olur. Ancak bu vaka
özelinde, toplumlar, okullarda sosyal mesafe ayarlama, kamusal
ortamlarda kalabalık halde toplanmama, toplu taşımayı
sınırlandırma gibi sosyal bağlılıklarını azaltacak önlemler
alabilirler.
Bu dramatik adımların kısa vadeli sosyal ve ekonomik maliyetleri
olacaktır. Pek çok pratik ve etik tartışmayı da beraberinde
getirecektir. Geriye dönüp baktığımızda ise bunları gereksiz
olarak niteleyebiliriz. Ancak bunun esas sebebi Kovid-19
salgınının en başında bu kadar agresif önlemler alınmasını
gerektirecek bir vaka olduğunu tahmin edemememizden
kaynaklanıyor. Matematikçi ve risk uzmanı Nassim Nicholas
Talebin de gösterdiği gibi, salgının büyüme hızı ilk aşamada
yanıltıcı şekilde doğrusal ilerlerken siyasetçilerin daha
reaktif davranması lazımdı.
Bu stratejik değil, taktiksel bir kavrayış: Amaç
anti-küreselciliği teşvik etmek değil, daha sağlam olanını inşa
etmek. Riskler potansiyel olarak tahrip edici olduğunda,
sistemin varlığını koruması verimlilik hesaplamalarının yerini
almalı. İşte bu yüzden, örneğin yüksek sermaye gereksinimleri
gibi tampon işlevi görecek makro-ihtiyati düzenlemeler finansal
açıdan oldukça elzemdir.
Kovid-19 salgını ile iklim değişikliği arasındaki bağlantı da
giderek daha görünür hale geliyor. İkisi de acil durum, izlek
bağımlılığı, taşma notası, geribildirim döngüsü ve doğrusal
olmama gibi özelliklere sahip. İkisinin seyrinde de belirsizlik
hâkim ve en önemlisi, ikisi de küresel tehditlerle mücadele
etmek için daha yakın bir uluslararası işbirliğinin gerekli
olduğunun altını çiziyor.
Aslında daha iyi bir küresel işbirliği mevcut krizin ardından
ortaya çıkabilecek ikinci ve daha önemli olan sonuç. İlk bakışta
küreselleşmeye zaten şüpheli yaklaşılan bir ortamda bu sonucun
ortaya çıkma ihtimali çelişki barındırıyormuş gibi gözükse de
iki akımı da sentezleyen reformlar gerçekleştirilebilir. Salgını
önleme ve salgınla mücadele etme aslında küresel kamu yararıdır
ve bunu sağlamak için uyarlanabilir ve koordine edilebilir
küresel bir işbirliği gerekir.
Sistemik riskleri öngörebilen ve yayılmalarını engelleyen
küresel devre kesicilere hem ihtiyaç var hem de bu dönem
onların yeniden üretilmesi için bir fırsat olabilir. Bu
mekanizmalar şeffaf, açık olmalarının yanı sıra, kendisini
meşrulaştıran ve düzenli olarak güncelleyen bir küresel
yönetişim sistemine bağlı oldukları müddetçe verimli olarak
işleyebilirler. Mesela, potansiyel bir salgın döneminde,
hükümetler küresel olarak mutabık kalınmış erken uyarı
mekanizmaları ve aksiyon eşiği ile koordineli şekilde geçici
olarak seyahat ve ticaret yasağı getiren protokolleri uygulamaya
koyabilirler.
Dahası, uluslararası toplum, sistemin merkezlerinde meydana
gelen aksaklıkların bütün sistemin çökmesine neden olmasını
engellemek için birtakım fonksiyonel mekanizmalar geliştirmek
isteyebilir. Her ne kadar bu durum üretimin ülke içine taşınması
ve verimlilikten taviz verilmesi pahasına yetkilerin dağılması
anlamına gelse de hedef iktisadi yeterlik değil merkezleri
çeşitlendirerek riskleri azaltmak olacaktır.
İnsanlık iklim değişikliği, salgın, biyo-terör ve kontrol dışı
yapay zekâ gibi riskleri azaltmak için kendini yeniden organize
etmek zorunda. Bunun için tarihî bir sıçrama gerekse de büyük
krizler genelde radikal reformlar için siyasî alan açarlar. Tam
da kural temelli çoktaraflılığın düşüşte olduğu bir dönemde,
Kovid-19dan kaynaklanan korkular ve kayıplar küreselleşmenin
daha iyi bir modelinin geliştirilmesi çabalarını
destekleyebilir.
KAYNAK :
medyascope.tv |