Asyanın
NATOsunda Türkün yeri
/FEHİM TAŞTEKİN
Oval Ofiste kim oturursa otursun NATOdaki bir müttefikin
Çin ile ABD arasında kurulan tahterevallide gidip ağırlığını
karşı tarafa bindirmesine seyirci kalmaz.
Keşke küresel güç dengesinde Türkiyenin yerini, nostaljik ve
fırsatçı savrulmalar olmadan değerlendirebilseydik. BM Güvenlik
Konseyinin 5 daimi üyesinin veto tekelini sorgulamak mesela.
Buna kim itiraz edebilir? Ya da ABnin ikiyüzlülüğünü yüzüne
vurmak. Buna da eyvallah. Veyahut Türkiyenin sadece bir bloğa
mahkum olmadığını göstermek. Alternatif çıkışı olan bir ülkeye
kim Hayır diyebilir.
Mesele, güçler dengesinde özgün ve bağımsız bir pozisyon
alınmasıysa sorun değil. Ama durum başka. Mesele, dış
politikanın şahsileştirilmesi ve bir kişinin istikbali için
sürüklenmeye açık hale getirilmesidir.
Kısa sürede Türkiyenin NATO ve AB kurumlarındaki yeri
tartışılır hale geldi. Şimdi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan,
Türkiyenin ABye mahkûm olmadığı ve Şanghay İşbirliği Örgütüne
(ŞİO) girebileceği tezini işliyor.
Bunu blöf olarak yorumlama eğilimi yüksek. Sonuçta Türkiye dış
ticaretinin neredeyse yarısını AB ile gerçekleştiriyor.
Fakat durum giderek ciddiyet kazanıyor. Tek adam rejimine
dönüşüm, siyasi baskılar, tutuklamalar, sivil toplum ve bağımsız
medyanın susturulması gibi sonsuz kötülük silsilesiyle AByle
ortaklık nereye kadar yürüyebilir?
Beri tarafta Şanghay cenahı temel haklar, özgürlükler ve
demokratik değerler adına buyurgan değil. Haliyle orası tek
adamlık oyunlar için daha cazip.
AB yol ayrımına geliyor. Aralıktaki liderler zirvesi kritik
önemde. Yine de ABnin Türkiyeyi dönüşü olmayan bir
sürüklenmeye bırakmayacağı beklentisi hakim.
ŞİÖ özünde terörle mücadele, sınırların güvenliği ve istikrarı
temin adına kuruldu. AB ise ekonomik entegrasyon ve Avrupa
değerlerine göre sistemin standardizasyonu hedefiyle şekillendi.
Mevcut halleriyle ikisi birbirine alternatif olamaz.
***
Ankaranın tutarsız tutumlarından bağımsız olarak ŞİOnun yeni
küresel düzen açısından ne ifade ettiğini anlamak durumundayız.
Sonuçta burası otoriter rejimler kulübü diyerek geçiştirilecek
bir ittifak değil.
Çünkü burada hegemonik güç dengeleri yeniden kuruluyor. ŞİOun
yeni küresel düzende bir karşılığı var.
Rusya, ABDnin bütün çelmelerine rağmen 1990lardaki büyük
çöküşten sonra uluslararası arenaya yeniden döndü. Çin de
Ortadoğudan Afrikaya geniş bir alanda ekonomik ağ ördü. ABD
ayrı ayrı tehdit olarak gördüğü bu iki gücün şimdi ŞİO çatısı
altında cepheyi büyütmesinden kaygılı.
Projeksiyonu Ortadoğudan geriye açılıp daha geniş tuttuğumuzda
büyük oyunun nasıl şekillendiğini afallayarak görebiliyoruz.
ABDnin saldırgan politikalarla Rusya ve Çini bloke etme
çabaları netice vermedi. Renkli devrimlerle eski Sovyet
coğrafyasında Rus nüfuzunu temizleme hamleleri ters tepti.
Gürcistanda Mihail Saakaşvili gibi Amerikan oyununda rol
alanlar artık kendi ülkelerinde bile yaşayamıyor. Ukrayna,
CIAin kışkırtmasıyla Rus nüfuzunu tırpanlamak isterken Kırımı
kaybetti. Doğu Ukrayna da gitti gidecek. Orta Asya da yeniden
Rusyaya dönüyor.
ABD, Baltık ülkelerine büyük güç yığınağı yaparak da Avrupayı
Rusyanın füze menziline soktu.
Neticede ambargolar ve yaptırımlar Rusların canını yaksa da işe
yaramadı. Dahası Rusya, Batılı yaptırımların etkisini azaltmak
için Çinle enerji alanında devasa ortaklıklar kurdu. Gazprom,
2014te Çin Ulusal Petrol Şirketi ile 400 milyar dolarlık
doğalgaz anlaşması imzaladı. Ayrıca Rusya birkaç yılda Çinin
bir numaralı petrol tedarikçisi haline geldi. Doların
hakimiyetini kırmak için de Asya Pasifik ülkeleri arasında
ticaretin kendi para birimleriyle yapılması yönünde eğilim
güçleniyor.
Suriyedeki kirli savaş da Rusyanın Ortadoğuya bütün savaş
takımlarıyla dönmesinin önünü açtı.
Çine gelirsek; oradaki manzara çok daha çetrefilli. Çini
nasıl durdururuz? sorusu Amerikalıların beynini kemiriyor
olmalı. ABD, Asyanın uyanışını ciddiye alıyor ve stratejik
ağırlık merkezini Ortadoğudan Doğuya kaydırıyor. 2011den
itibaren donanma kuvvetlerinin üçte ikisi Asya ve Pasifikte
konuşlandırıldı.
ABD, Avustralyadan Japonya, Güney Kore, Filipinler ve
Taylanda; Afganistandan Pakistan ve Hindistana yüzlerce üsle
Çini kuşatmış durumda. ABD sadece Güney Çin Denizi değil tanker
ve yük gemilerinin geçtiği Malakka Boğazında Çine nefes
aldırmamak için elinden geleni yapıyor.
Ya Çin? Pek ürkmüşe benzemiyor. Aksine emin adımlarla kuşatmaya
karşı sadece ticari değil askeri olarak da küresel mobilizasyon
yeteneğini konuşturuyor. ABDnin küre üzerindeki 272 savaş
gemisi ve denizaltısına karşın Çin donanmasının sulara indirdiği
gemi ve denizaltı sayısı 300ü geçti.
Çinin son yıllarda en fazla ağırlık verdiği konu İpek Yolunun
yeniden diriltilmesi. Ne var ki bu hatların geçtiği güzergâhlar
ABDnin döşediği mayınlarla dolu. ABD, 2001den bu yana tam da
İpek Yolunun kolları üzerinde açtığı savaşlara 4.8 trilyon
dolar harcadı.
Çinin hareketleri tek düze değil. Pekin, ŞİOdaki ortaklarıyla
ikili zeminde ilişkiler geliştiriyor. Bu ilişkinin dikkat çekici
boyutlarından biri Çinin alternatif kredi kaynağı haline
gelmesidir. Mesela Gazproma 2.1 milyar dolar, Arktik
bölgesindeki Yamal LNGye de 12 milyar dolarlık kredi açtı.
Pekin krediler karşılığında ikili ticareti ve yatırımları
artırmaya yönelik şartlar koşuyor.
Bu hamlelerle Rusya ve Çin ABDye Artık küresel köyün tek
bekçisi sen değilsin diyor. Ruslar, 25 Ekimde güç dengesinin
yeni ağırlıkları olan Şanghay İşbirliği Örgütü, Ortak Güvenlik
Anlaşması Örgütü, Bağımsız Devletler Topluluğu temsilcilerini BM
Güvenlik Konseyi toplantısına çağırarak BMnin bu örgütlerle
işbirliği yapmasını istedi. Batının kontrolündeki kurumların
tekelini kırmaya yönelik bir hamleydi. Tabii ABD taş koydu.
***
Özetle güç dengesi batıdan doğuya kayıyor. Oyunun ölçeği çok
büyük. Şanghay İşbirliği Örgütüne 2017de Hindistan gibi büyük
bir potansiyelin yanı sıra Çinin son yıllarda stratejik
ortaklıklar geliştirdiği Pakistan da giriyor. Gözlemci
statüsündeki İran da kapıda bekliyor. Amerikalıların korktuğu
kadar var: Asyadaki dev harbiden uyanıyor.
***
Peki, burada Türkiyenin yeni nedir? Türkiye, Batıdan kopmadan
doğu yakasındaki bu muazzam güç birikimi ile nasıl bir ortaklık
kurabilir?
Evvela şunu vurgulayalım: Şanghaya giden yol sadece Rusyadan
geçmiyor. Çin seddini de aşmak gerekiyor.
Rusya ve Çin, Türkiyenin eksen değiştirmesini pekâlâ
memnuniyetle karşılayabilir ama onlar da Türk hükümetinden emin
değiller. Bir kere kendine yeni bir eksen arayan ülkenin
öngörülebilir olması gerekiyor. Her halde iş ciddiyete
bindiğinde hem Çin-Rus ekseni hem de Batı kanadı aynı soruyu
soracaktır:
ABDnin komutasındaki NATO ile Amerikan hegemonyasına karşı
gelişen ŞİOda aynı anda nasıl olacaksınız?
Pekinin olası tutumuyla ilgili bir husus daha var: Çinliler,
Doğu Türkistandaki radikal İslamcı meydan okuma nedeniyle
epeyce kaygılılar. Çin, Türkiyenin bölge politikasından dolayı
mutsuz. Çinliler, Uygurların Suriyede IŞİD ve Nusranın
saflarında savaşa katılmasından dolayı da Türkiyeyi sorumlu
tutuyor. Eğer Pekin, Türkiyeye yeşil ışık yakacaksa terörle
mücadele çerçevesinde özel bir fasıl açacaktır.
Çin fazla göze batmadan Suriye ile askeri ilişki geliştiriyor.
Çinliler burada sadece Ortadoğu denkleminde olma amacıyla değil
yarın kendilerini evde vuracak tehdidi Suriyedeyken bertaraf
etme beklentisiyle hareket ediyorlar.
Şanghay perspektifinin ABD ile ilişkileri nasıl etkileyeceği de
çok önemli. ABDde iktidardaki iki parti yer değiştirir ama
Asya-Pasifik siyaseti kolay kolay değişmez. Yeni Başkan Donald
Trump, Japonlar ve Korelilere, Sizi koruyacaksam benim çıkarım
ne olacak diyerek tüccar kesilse de ABDnin Çini baskılama
stratejisinden vazgeçemez. Yani buna izin vermezler.
ABDnin 1991den beri izlediği temel strateji Batı Avrupa, eski
SSCB toprakları ve Güney-Batı Asyada bir devleti küresel güce
kavuşturacak kaynaklara erişimini engellemektir. Kafkasya, Orta
Asya, Doğu Avrupa ve Ortadoğudaki Amerikan müdahaleleri bu
stratejiden bağımsız ele alınamaz. O yüzden bu hedefe göre
Trumpa da bir ayar çekilecektir.
Ankara bir tarafta Trump döneminde Atlantikle yeni bir
başlangıç hayali kuruyor. Diğer tarafta ABDnin öncelikli tehdit
saydığı iki güçle saf tutuyor. Oval Ofiste kim oturursa otursun
NATOdaki bir müttefikin Çin ile ABD arasında kurulan
tahterevallide gidip ağırlığını karşı tarafa bindirmesine
seyirci kalmaz. Yani Şanghay yolu görünenden hayli uzun ve
taşlı.
kaynak : www.gazeteduvar.com.tr
|