MÜSİAD Başkanı
Nail Olpak: '2016'yı bile kaybederiz'
İş dünyasının gözü kulağı, Ankaradaki koalisyon
pazarlıklarında. Dışarıdan takip etmek yerine sürece katkı
yapmak için geçen hafta Ankaraya yola çıkan iş örgütleri
arasında MÜSİAD da vardı.
Son aylarda TÜSİADla kamuoyu önünde yaşadıkları gerilimler bir
yana, iki kurumun 7 Haziran sonrasında oluşan yeni siyasi
denklemden çıkması gereken formüle ilişkin analizleri oldukça
benzeşiyor. MÜSİAD Başkanı Nail Olpak ile Ankara temaslarının
ardından İstanbulda buluştuk. Seçim sonuçlarına ilişkin
teşkilat içinde yaptıkları samimi analizleri paylaşmaktan
kaçınmadı. Ak Partiye yakın duruşlarına rağmen yolsuzluk
iddiaları, Cemaat ile ilişkiler gibi dikenli alanlarda sözünü
sakınmadı.
MHP TÜSİADLA GÖRÜŞTÜ, BİZE RANDEVU VERMEDİ
- Geçen hafta Ankarada yaptığınız seçim turunda randevuları
nasıl ve hangi öncelik sırasıyla talep ettiniz?
Biz 5 kurumdan randevu isteyip kim önce randevu verirse o
sırayla gitmek üzere yola çıktık. Hiyerarşik bir bakış açımız
yok. Ben ilk önce MHP genel başkan yardımcılarından birisine
ulaşabildim. Sonra CHP Genel Başkan Yardımcısı Enis Beye (Berberoğlu)
ulaştım. Başbakanlığa, Cumhurbaşkanlığına ulaştık.
Arkadaşlarımız HDP özel kalemine ulaştılar. İlk geri dönüş Sayın
Cumhurbaşkanından geldi. Bizim önceliğimiz değildi. Daha sonra
Sayın Davutoğlundan, sonra CHPden, sonra da HDPden randevu
için yanıt geldi.
- MHPye ne oldu?
Telefonuma ilk çıkan MHPydi Genel Başkanımıza iletelim. Bir
yoğunluk içindeyiz, biz sizi arayacağız dediler. Şu ana kadar
oradan bir geri dönüş olmuş değil.
- Bir tavır olarak algıladınız mı bunu?
Hassas bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemde bu tür yorumlar
yapmayı ben arzu etmem. Tavır olarak bakarsak, neyimiz yanlıştır
ben bilmiyorum.
- İktidara yakın imajınız nedeniyle MHP ile koalisyon
ihtimalinin konuşulduğu bir haftada spekülasyonlardan uzak
durmaya çalışmış olabilirler mi?
Olabilir. Ama iktidara yakınlık uzaklık diye bakılsa CHP de, HDP
de randevu vermeyebilirdi. Bir önyargıda bulunmak istemiyorum.
- TÜSİAD ile görüştüler ama değil mi?
Görüştüler. TOBB ve diğer grupla da görüştüler. İlk olarak Sayın
Cumhurbaşkanı ile görüşmemizin etkisi var mıdır, inanın
bilmiyorum.
- Tura çıkarken TÜSİAD ve TOBBun sizinkine benzer bir girişim
içinde olduğunu biliyor muydunuz?
Hayır bilmiyorduk. Kendi aramızda bir koordinasyonumuz olmadı.
Herkes kendine göre bir yol tutturdu, öyle gitti.
TÜSİADLA İPLERİ GEREN O OLAYIN PERDE ARKASI: CANSEN HANIM
SÖZ VERDİ AMA AÇIKLAMA GELMEDİ
- 25 Nisandaki genel kurulunuzda TÜSİADı hedef alan ağır
eleştirilerinizin kaynağının Başkan Yardımcısı Şükrü Ünlütürk
olduğu söylendi. İşin doğrusunu anlatır mısınız?
Kendisi şöyle bir açıklama yapıyor; Biz TÜSİAD olarak bireysel
hak ve özgürlüklerden, demokrasiden ve hukuk devletinden
yanayız. MÜSİADın böyle dertleri yok. Onlar hükümete yaranan
birkaç demeç dışında bir şey yapmazlar. Bundan dolayı da biz
başka kurumlarla yaparız ama MÜSİAD ile işbirliği yapmayız. Bu
basına yansıdıktan sonra ben DEİKte yönetim kurulunda beraber
olduğumuz Sayın Ali Koçla görüştüm. Bu açıklamalar nedir, bir
tavır değişikliğiniz mi söz konusu diye sordum. Kendisi Ben
bir haftadır yurtdışındayım. Şükrü Bey içimizde Anadoluyu en
fazla temsil eden kişidir. Nasıl böyle bir şey söylemiş? Ben
Başkanla görüşeceğim dedi. Ben ertesi gün Amerikaya uçtum. O
gezinin Washington ayağında B-20 için TÜSİAD da vardı. Orada
Cansen Hanımla görüştük. Ben tasvip etmiyorum. Şükrü Beye de
söyledim dedi. Ben de onun üzerine Basına yansıyan bir konu 3
türlü sonuçlandırılır. Ya ilgili başkan yardımcınız o sözler
bana ait değil ya da hata yaptım amacını aşan bir şey söyledim
der. Ya da siz başkan olarak Bizim kurumsal görüşümüz değildir
diye açıklama yaparsınız. Cansen Hanım Bunu yapayım dedi. Ben
de Bunu yapın çünkü yapmazsanız ben genel kurulda maalesef bunu
size karşı eleştirel tarzda gündeme getiririm dedim. 15 gün
boyunca bu görüşme sürdü ve olmadı. Şimdi bu bir tercihtir.
Karşılıklı başkan başkana görüşülmesine rağmen bu açıklama
yapılamıyorsa siz bunu nasıl anlarsınız? Amerikadan dönerken
Ali Koç bana dedi ki Siz çok nazik bir insansınız ve tepkinizi
de hâlâ çok nazik gösteriyorsunuz.
- Bu olaydaki tavrı TÜSİAD tarafından size karşı bir düşmanlık
olarak mı alıyorsunuz?
Düşmanlık demiyorum, düşmanlık çok ağır bir ifade olur.
TÜSİADın MÜSİADla işbirliği noktasında görüşü olarak
algılıyorum. Ben de genel kurulumda onları ağır eleştirdim.
TÜSİAD bu tavrını değiştirmediği sürece benim tavrım değişmez
dedim. Bizim kırmızı çizgimiz şu; bu ülkenin menfaatine olan
konularda benimle yan yana olmaktan rahatsız olmayan herkesle
ben işbirliği yaparım. Yeterince açık mı? E ama karşımdaki diyor
ki Ben seninle işbirliği yapmam. Ne yapayım o zaman?
- Peki daha önceki 25 sene boyunca ilişkinizi nasıl
tanımlarsınız? Zaten başından beri ideolojik olarak karşıt
kurumlar gibi algılanmıyor muydunuz?
Doğru. Yani algılama anlamında söylediğiniz doğru.
- Rakip misiniz?
TÜSİADla MÜSİAD bugüne kadar ortak bir projede oldu mu? Bir iki
alt komite toplantısından ileriye gidemedik. Rekabet derseniz
şöyle; iki firma piyasada rakip olabilir ama yine de
görüşebilir. Bizim durumumuzu da biraz böyle görmek lazım.
TÜSİAD belli ciro büyüklüğü üzerindekileri içinde barındıran bir
kurum. Bu onların tercihidir, bir sözüm yok. Ama MÜSİAD yaygın
teşkilatlanmayı kendisine hedef almıştır. Ciro bazında seçicilik
de yapmıyoruz. Böyle baktığınızda biz aynı kategoride değiliz
zaten. Aynı kategoride olmadığımız için de rekabet kavramını
kullanmayı doğru bulmam.
YARGILAMA YOLUYLA AKLAMA DAHA DOĞRU OLURDU
- AK Parti iktidarının 4 bakanla ilgili yolsuzluk iddiaları için
Yüce Divan yolunu kapatan Meclis performansını nasıl
değerlendirdiniz? İlk günden Sonuna kadar gidilsin diyen bir
örgüt olarak neden kapatıldı bu dosyalar gibi bir soru işareti
taşıyor musunuz?
Siyasetin hesabı sandıkta verilir. Siyasetçi Yüce Divanla
ilgili lehte/aleyhte bir oy kullandı. Orada alınan siyasi bir
tavırdır. Karşılığında da sandıkta görecektir. Kamuoyunun genel
vicdani itibarıyla bakıldığında belki Mecliste değil de bir
yargılama yoluyla aklanmaları daha doğru olabilirdi. Ama
kafalarda şu tür sorular da olabilir; acaba oralara gidilince
konu 4 bakanın hadisesinden başka yerlere mi götürülecek, siyasi
hesaplaşmalara mı varacak?
- Cumhurbaşkanını kastediyorsunuz...
Gibi... Böyle sorular da var. Ama her şeye rağmen bir şeylerin
üstünün kapatılmamasını tercih ederiz. Bu çok net.
- Savunduğunuz gibi AK Parti milletvekillerinin Yüce Divan
oylamasındaki tavrına karşılık millet sandıkta cevap verirse, 7
Haziran sandığı ne dedi sizce?
Seçmen, herkes de biliyor, sandıkta AK Partiye hâlâ ciddi bir
öncelik verdi. Ama eskiden olduğu gibi tek başına hareket
etmeni istemiyorum, bu noktada seni ciddi şekilde eleştirdiğim
tarafların var dedi. Bu ekonomik olabilir, sosyal olabilir,
biraz önce söylediğiniz konu (yolsuzluklar) olabilir ama işin
toplamında AK Partiye önceden vermiş olduğu desteği vermedi.
Seçmen HDP ve MHPye 80er milletvekili verdi; yani Kendinizi
oyunun dışında tutmayın, ben size görev ve sorumluluk veriyorum
dedi. Zaten CHP ana muhalefet partisiydi, o seviyede tuttu. Dört
siyasi partimiz eğer masaya samimiyetle bu tablodan bir sonuç
çıkarmak için oturmaz da bir sonraki seçimin hesaplarıyla
otururlarsa, o seçimin sonuçları kendi hedefledikleri gibi
olmaz. Seçmen onları muhtemelen cezalandırabilir de. Yakın
siyasi tarihimizde buna benzer sonuçlar gördük. Ben sandık
sonuçlarını böyle okuyorum, benim tabanım da böyle okuyor.
EN KOLAY GERÇEKLEŞTİRİLEBİLİR SEÇENEK: AK PARTİ-MHP EN UZUN
ÖMÜRLÜ SEÇENEK: AK PARTİCHP
- En muhtemel gördüğünüz koalisyon senaryosu hangisi?
Ben şube başkanlarıma bu fotoğraf konusunda ne düşündüklerini
sordum. Dediler ki Bu tablonun içinden daha kolay
sonuçlanabilecek koalisyon formülü AK Parti-MHPdir. Buna göre
daha zor sonuçlanabilecek olan AK Parti-CHPdir ama zorlukları
olmakla birlikte gerçekleşebilirse daha yaygın ve ömrü
itibarıyla daha doğru bir koalisyon olabilir. AK Parti-HDP
koalisyonunu da göz ardı etmemek lazım. HDP de Türkiye partisi
oldum iddiasında bir partidir. Öncelik olarak da ilkesiz değil
ama hızlı bir şekilde kurulması önemlidir. Bu Meclisten bir
koalisyon çıkarılması önemlidir. Hatta birkaç üyemiz Koalisyon
için süre konulsun dediler. En az iki sene olmalı diye talepler
geldi. Erken seçim amaçlı koalisyon istemiyoruz. Biz bu
tespitleri Sayın Cumhurbaşkanı ve 3 siyasi parti lideri ile
yaptığımız görüşmelerde aynı netlikte paylaştık. Bizim
tabanımızın olayı böyle gördüğünü söyledik.
- Sizin tabanınızın da Belki daha zor ama daha kapsayıcı ve
uzun ömürlü olabilir diye düşündüğü AK Parti-CHP koalisyonu
anlıyoruz ki TÜSİAD içinde de favori formül. Ama bunu açık açık
dile getirmediler henüz.
En açık dile getiren biz olduk (gülüyor).
- Bu formülün savunucuları sadece ekonomik istikrar için değil
son yıllarda kutuplaşan toplum kesimlerinin birbirine
yaklaştırılması ve gerginliklerin giderilmesi için en ideal
formül olduğu görüşünde. Katılır mısınız?
E bakın bizim ifademiz de çok farklı değildi. Zor ama tabanı
daha geniş ve uzun ömürlü olabilir şeklindeki tespit aynı şeyi
ifade ediyor bana kalırsa.
ERDOĞANI DİNGİN BİR RUH HALİ İÇİNDE GÖRDÜM
- Deniz Baykal bir önceki hafta Cumhurbaşkanı Erdoğanın ilk
yanından çıktığında erken seçime meyilli gördüğünü anlatmıştı.
Kendisine yakın gazete ve gazeteciler de erken seçimin AK
Partiye 3-5 puan kazandırabileceği havasında yazıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğanı ne noktada gördünüz?
Tabii bu benim izlenimimdir, bir yanlışlık olursa benim izlenim
yanlışlığımdır ve Cumhurbaşkanını bağlayıcı bir şey olmaz. Biz
hem ona hem diğer liderlere şunu da söyledik; AK Partiye
tokadı fazla vurduk, bir daha seçim olursa bu kadar olmaz diyen
seçmen de var. Ama unutmayın ki diğer partiler için de geçerli
olabilir. Herkes sanki 8 Hazirandaymışız gibi düşünüyor.
Halbuki erken seçim olursa kasımda olur. O zamana kadar köprünün
altından ne sular geçer kimse bilmiyor. Kimse yeni seçimi
cebinde keklik görmesin. Ben bir defa Sayın Cumhurbaşkanını son
derece dingin bir ruh hali içinde gördüm. Ne bir telaş ne bir
bıkkınlık içinde gördüm. Bir devlet adamı ve yılların
siyasetçisi olarak baktığını net bir biçimde gördüm. Erken seçim
olsun olmasın noktasında bir önceliğini görmedik. Öncelik olarak
koalisyonun mutlaka denenmesi gerektiğini kendisi de ifade etti.
Elbette netice olarak bakıldığında erken seçim de bir
seçenektir dedi ama öncelikle dillendirilmesi gereken bir
seçenek olarak söylemedi bize. Ben bu noktada sizin
bahsettiklerinizden ayrışan bir görüş söylemiş oldum.
ANKARADA BÜROKRASİ DURDU, ŞU ORTAMDA KİMSE İMZA ATMAZ
- Ekonomide şu anda belki bir kriz yok ama bir durağanlık olduğu
açık. Son 1.5 yılda üç seçim geçiren Türkiyeyi erken seçim
ekonomik anlamda nasıl etkiler?
Bir defa mevcut parametreler değiştirilmeden gidilecek bir erken
seçimin yanlış olduğunu düşünüyoruz. Siz aynı Seçim Kanunuyla
giderseniz, bir de koalisyona yönelik iyi niyet ve gayret ortaya
koymazsanız farklı bir sonuç çıkacağı kanaatinde değilim.
İkincisi tespitinize aynen katılırım; evet bir krizimiz yok ama
durağanlık var. Erken seçim dediğinizde bu en erken 15 Kasım.
Sonuçları açıklanacak, yeni hükümet kurulacak, geldi aralık.
2015 yılını kaybettik. Hatta daha zor koalisyonlar bile
çıkabilir. Bu da 2016nın bile kaybedileceği anlamına gelir.
Sırf ekonomik perspektiften bakınca bile erken seçimi öncelik
görmüyorum. Geçen seneki seçimlere rağmen ekonomimiz dünya
ekonomisine göre iyi gitti. Ama her şeyin bir sonu var. Kriz yok
ama etrafımız da güllük gülistanlık değil. Mesela şu anda
güneyde bir şeyler oluyor. Yunanistan iflas edecek mi belli
değil. Böyle bir ortam içinde benim ekonomim sağlam diye işi
uzatma hakkına sahip olmadığımızı düşünüyorum. Bunu siyasi
partilerimize de söyledik; uzatırsanız hanginiz göreve
gelirseniz gelin tıkanmış bir sistemin başına geleceksiniz.
Bürokrasi şu anda Ankarada beklemede. Kim imza atar ki şu anda?
- Makina durdu...
E durdu, bu gerçeği kabul etmek lazım. Sayın Başbakan son derece
iyi niyetli bir şekilde Tıkanan her şeyi bildirin aşalım diyor
ama mümkün mü yani? Anlamaya çalışıyorum Ankara bürokrasisini
de. Bu kadar ekonominin içindeyken insanlar ellerinden
geldiğince yasal geciktirmelerini kullanıyorlar. Ve burada ülke
kaybediyor.
- Bu yıl içinde Merkez Bankasının bağımsızlığı ve Ali Babacan
etrafında yaşanan tartışmalar ekonomi açısından dezavantaj mı?
Cumhurbaşkanlığı makamından ekonomiye çok fazla müdahale olduğu
yorumuna katılır mısınız?
Merkez Bankasıyla ilgili bizim de pek çok açıklamamız var.
Faizin yüksek olmasından yatırımcının rahatsız olduğunu hep
söyledik ama faiz oranı telaffuz etmedik. Bir şeyi bizim arzu
etmemizle oradaki dinamiklerin örtüşmesi lazım. Ama ikinci bir
şey söyledik; Merkez Bankasının eleştirilebilir olması da
Türkiyenin bir kazancıdır. Kendisine hükümet kanadından ya da
Sayın Cumhurbaşkanından bir eleştiri geldiğinde ertesi sabah
Merkez Bankası toplanıp da faiz oranlarını değiştirdi mi?
Yapmadı. Dayak yedi ama kendi yapması gereken noktada ilerledi.
Bunu göz ardı ettiğimiz kanaatindeyim.
17 ARALIKTAN DAHA 1.5 YIL ÖNCESİNE KADAR BAŞBAKANIN
YURTDIŞI GEZİLERİNİ CEMAAT ORGANİZE EDİYORDU BİZ VARSAK
BAŞKASINA HAYAT HAKKI YOK TARZI BİZE DE DAYATILIYORDU
- AK Parti-Cemaat kavgası iş dünyasını nasıl etkiledi?
Aslında biz önceden temasta olmakla beraber bir işbirliği
gerçekleştirmiş değildik. Birlikte yapmış olduğumuz herhangi bir
proje yok. Şikâyetçi olduğumuz şuydu; biz varsak başkasına
hayat yoktur tarzı bize de dayatılıyordu. Gelin burada
iktidarın da eleştirisini yapalım. Yurtdışı seyahatlerden
bahsedelim. Son olaylar başlamadan önceki AK Parti iktidarı
döneminde siz MÜSİADın hükümetle birlikte gerçekleştirdiği bir
dış gezi hatırlıyor musunuz? Bu hükümetin kendisini eleştirmesi
gereken noktalardan biridir.
- Başbakanın yurtdışı ziyaretlerinde neredeyse organizasyonu
Dışişleri değil TUSKON yapıyordu değil mi?
Neredeyse ifadesini kaldırın, organizasyonları onlar yapıyordu.
17 Aralık öncesindeki son 1.5 yıl önceye gidiyorum. Başbakan
tarafından bizlere ortak görevlendirmeler oldu. Ama görev
birlikte verilmesine rağmen maalesef biz çok ciddi sıkıntılar
yaşadık. Beraber bir ülkeye gidiyoruz, orada yaşamış olduğumuzu
sıkıntıları ben burada size ifade edersem üzülürüm. Herkesin
gözü önünde olan masa kapmacalar falan vardı. Temel sıkıntı
şuydu; ben varsam başkasına hayat hakkı yok. Bunu MÜSİAD yapsa
da yanlış olur. Ben size TÜSİADla ilgili eleştirilerimi dile
getirdim. Ama bu MÜSİAD varsa TÜSİADa hayat yok anlamında bir
eleştiri değil, öyle bir eleştiri asla kabul edilebilir bir
eleştiri olamaz. Zenginlik, farklı görüşlerin olması ülke için
iyidir. Ama maalesef o arkadaşlar bu konuda fazla tutucu ve katı
davrandılar.
- Bugün üyeleriniz arasında nasıl bir filtreleme yapıyorsunuz?
Bir filtreleme de yapmıyoruz ama hatalarından dönüp
dönmediklerine bakıyoruz. Sonuçta Türkiyede hep beraber
yaşıyoruz. Fikrini değiştirmeyen üyemiz de var, Ben böyle
tanımıyordum deyip ciddi şekilde eleştiren üyemiz de var.
Oradan ayrılıp gelen de var. Biz niyet okuması yapamayız. Biz
arkadaşlarımıza Herhangi bir üyeyi alırken kriterlerimiz neyse
onları uygulayın ama grup halinde toplu giriş taleplerine izin
vermeyin diyoruz. Ama onun dışında kapımız açık.
ÜYELERİMİZİN YAŞAM TARZINA DETEKTİFLİK YAPMIYORUZ
- Prof. Dr. Ayşe Buğra Türkiyedeki yeni kapitalizmi
irdeleyen son kitabında MÜSİADı da içine alan ekonomik model
için din ilişki sermayesi diyor. Bunu kabul eder misiniz? Size
yakıştırıldığı gibi her şeyden önce Müslümanlık kimliğini öne
çıkaran bir iş örgütü müsünüz?
25 yılı anlatan bir kitabımız var, orada kurucularımız diyor ki
Bu derneğin ana eksenlerinden bir bağımsızlık olacaktı.
Derneğin ismine BASİAD olarak karar verdik. Başvuruyorduk ki
Ankarada halihazırda BASİAD olarak bir dernek olduğunu
öğrendik. O zaman BAĞSİAD yapalım dedik. Ama söylemesi zor diye
itiraz geldi. O zaman müstakilden MÜSİAD olsun dedik. Yani
müstakilliğin bağımsızlık kavramından gelen bir altyapısı var.
Ayrıca yakıştırmanın ötesinde, evet biz Müslümanız. Ama yüzde
99ı Müslüman bir ülkede iki gazetecinin, iki işadamının birbiri
arasında diğerini öne çıkaran üstünlüğü Müslümanlık olamaz.
Mesele sizin daha iyi gazetecilik yapmanızdır ya da benim bu
ülkeye daha fazla katkı vermemdir. Müslümanlığımızdan bir
rahatsızlığımız yok ama ben Müslümanlığı Türkiyede bir kimlik
olarak ön plana çıkararak bir avantaj sağlama peşindeysem bu
yanlıştır.
- Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Hıristiyan ya da Musevi size
üyelik için başvursa ne olur?
Bugüne kadar Müslüman dışında kimseden üyelik başvurusu gelmedi.
Ama bundan sonra gelirse bana göre başvuru aşamasında eksi bir
puan olmaz. Biz üyelerimizin yaşam tarzını detektifçe takip
etmek durumunda değiliz. Müslümanım demiştin kaç vakit namaz
kıldın, bugün oruç tuttun mu diye sormayız. Bakın orada genel
sekreter yardımcım oturuyor, bugün oruç olup olmadığını
bilmiyorum. Sormadım, merak etmedim.
BAŞTA BEBECAN DEDİKLERİ KİŞİ BABACAN OLDUĞUNU GÖSTERDİ
DIŞARIDAN BAKAN SEÇENEĞİ OLABİLİR
Sayın Babacan 2014 yılında yabancı misyon heyetlerinin bize
en çok sorduğu sorulardan biridir. Onlara hep şunu söyledim;
Sayın Babacanın ekonomi yönetiminin performansı ortada ama
siyaset bir karar vermek zorunda. Siyaset üç dönem kuralını
bozmazsa Sayın Babacan için iki alternatif var. Güçlü alternatif
kabine dışı kalması ama hâlâ dışarıdan bakan olma gibi bir
seçenek de olabilir. Bunun örnekleri var; Sayın Davutoğlu,
Sayın Efkan Ala, Sayın Kemal Derviş. Bu ihtimal de
değerlendirilmezse ne olur? Sayın Babacanın altta çok güçlü bir
ekibi var. AK Parti kurulduğunda Sayın Babacan ekonominin başına
geçtiğinde kendisine Bebecan dendiğini de hatırlatmak isterim.
Bu çocuk mu, bu Bebecan mı yapacak bu işi dediler ama o
Bebecan dediğiniz kişi Babacan olduğunu gösterdi. Sayın
Babacan her şeye rağmen yeni kabinede yer almazsa bir başka
Babacanın da onun yerini doldurabileceğini, Türkiyenin bu
noktaya geldiğini düşünüyorum.
kaynak : http://www.hurriyet.com.tr/ |