VEDAT ÖZDAN /
Piyasaların 8
Haziran korkusu: Erdoğan hakimiyetinde kontrolsüz bir Türkiye
Türkiyede genel seçimlerden hemen önceki iki ay içinde olumlu
bir resim varsa seçim sonuçları önceden satın alınır; borsa
ralli yapar, faiz ve dolar düşerdi. 7 Haziran seçimlerine üç
hafta kaldı, ama net hata noksan kalemindeki kaynağı meçhul para
girişiyle yapılan dopinge rağmen, piyasalar beklendiği gibi
seçim sonuçlarını fiyatlamıyor! Fedin faiz artırımını haziran
ayında yapamayacağı beklentisinden beslenen temkinli iyimserlik
havası kimseyi yanıltmasın.
Peki neden?
CHP, MHP ya da HDPnin tek başına iktidara gelmesi mi piyasaları
korkutuyor? Yoksa olası koalisyon seçenekleri mi?
İkisi de değil!
Piyasaları, ne seçim vaatleri, ne de koalisyon ihtimali
korkutuyor. Korkutan şey, tek başına AKP iktidarı ve seçimlerden
sonra Erdoğanın yapacakları.
Evet, yanlış okumadınız: önümüzdeki 12 ay içinde yaklaşık 200
milyar dolar finansman ihtiyacı ve sadece 35 milyar dolar net
rezervi olan; kimilerine göre güçlü, açığı finanse edeceklere
göreyse döviz riski olan ve büyüyemeyen Türkiye ekonomisi için
korkulan şey bizatihi Erdoğanın kendisi.
Hatırlayın, geçen cuma S&Pden gelen not indiriminin en önemli
gerekçesi, Merkez Bankasına yapılan politik baskı ve para
politikası çerçevesinin güvenilirliğini kaybetmesiydi.
HDP ve MHP hariç, partilerin maliye politikaları arasında
belirgin bir fark yok. Üç muhalefet partisi de fiyat istikrarını
sağlamaya çalışırken Merkez Bankasının araç bağımsızlığını
savunuyor ve Merkez Bankasına yapılan siyasi baskıyı yanlış
buluyor.
Erdoğan vesayetinde olmayan ve üç dönem kuralına takılan AKP
kadroları da Merkez Bankasının bağımsız olması gerektiğini
düşünüyor. Ancak o cenahta bariz bir korku var. Partide Erdoğan
vesayetine koşulsuz teslim olmaya hazır çok isim var ve olmaya
devam edecek. Bu isimlerden kabineye girecek ve ekonomi
yönetiminde olacaklar da var.
İnsanlar, tek başına bir AKP iktidarından, hele hele Erdoğan
vesayetine daha fazla girmiş bir AKP iktidarından nasıl bir
ekonomi yönetimi çıkacağını ve bu yönetimin Erdoğan vesayetine
ne kadar teslim olacağı konusunda kaygılılar.
Konuştuğum birçok piyasa oyuncusunun aklında şunlar var:
AKP anayasayı değiştirebilecek çoğunluğa ulaşamadan tek
başına iktidar olsa dahi, Davutoğlu ile Erdoğan arasındaki
ilişki sorunsuz devam edemez. Erdoğan, anayasal sınırlar içinde
kalarak Cumhurbaşkanlığı yapmaya razı olmaz. Olası bir seçim
başarısını kendisine mal eder. Partiye, kabineye, ekonomi
yönetimine, dış politikaya, başta Merkez Bankası olmak üzere
bağımsız kurumlara müdahale eder. Eski otoritesinin tanınmasını
bekler. Her an tekrar partinin başına dönebileceği
korkusu/beklentisi yaratarak hükümet, bürokratlar ve
milletvekilleri üzerindeki vesayeti devam etsin ister.
İstediğini alamayınca da ortalığı karıştırmaktan çekinmez.
Anlayacağınız piyasa oyuncuları, siyasi istikrarın tek başına
bir AKP iktidarına bağlı olmadığı, hatta Erdoğandan beklenen
ani çıkışlar nedeniyle ülke riskinin seçimlerden sonra daha da
artacağı kanaatinde.
Daha önce de yazmıştık; tek başına iktidarla siyasi istikrar
arasında ilişki koptu diye. Çünkü anayasamıza göre devlet
kurumlarının uyum içerisinde çalışmasını gözetmekten sorumlu
Cumhurbaşkanı, hükümetin ve devlet kurumlarının uyumunu bozma
potansiyeli taşıyor.
Türkiye, siyasi istikrarla tek başına iktidar arasındaki
ilişkiyi yüceltmekle sonuçlanan kötü yönetim ve peşi sıra kriz
tecrübeleri yaşadı. Unutmayın Belçikada 2010 yılının Haziran
ayında yapılan seçimlerden sonra Valonlarla Flamanlar arasındaki
anlaşmazlık sebebiyle 540 gün hükümet kurulamadı ve Belçikaya
hiçbir şey olmadı.
Önemli olan, makro dengelerin sağlam olması, anayasal kurumların
kanunlar, etik teamüller ve ortak akıl çerçevesinde uyum
içerisinde çalışması.
Şunu açıkça söyleyebilirim ki, halkın sağduyusuna itaat eden
ortak akıl, Erdoğan vesayetini geride bırakıp, ülkenin acil
sorunlarına hızlı ve akılcı çözümler üretecek bir hükümet
seçeneğini gerektiriyor. Böyle bir hükümetin Erdoğan vesayetinde
bir AKP iktidarı olmadığı çok açık.
Her koşulda sorun, önümüzdeki zorlu sürecin ülke ekonomisine en
az zararla, en kısa sürede nasıl atlatılacağı. Değişim
yönetimiyle ilgili maharet gerektiren bir süreç bekliyor bizi
anlayacağınız. Ne diyelim?..
Umarım 8 Haziran sabahı hepimizin kalbine cemre düşer...
Kaynak : http://t24.com.tr/ |