VEDAT ÖZDAN /
Düşük faiz
oranları neden küresel finansal istikrar riskini artırıyor?
Önceki gün ECB Başkanı Mario Draghi Washingtonda ve Almanya
Merkez Bankası Başkanı Jens Weidmann Baselde aynı şeyi söyledi:
Düşük faiz oranları finansal istikrar riskini artırıyor.
2008 yılında küresel hâsıla yaklaşık 70 trilyon dolardı. Bir IMF
hesaplamasına göre 2008 krizinin finansal kuruluşlar itibariyle
küresel maliyeti 3,4 trilyon dolar; yani küresel hasılanın yüzde
5i kadar oldu.
McKinseynin şubat ayında yayımladığı bir rapora göre, 2007
yılından 2014 yılının ilk yarısına kadar küresel borç stoku 57
trilyon dolar artarak 199 trilyon dolara çıktı. Küresel borç
stokunun küresel hasılaya oranı 17 puan artarak yüzde 286ya
yükseldi. Aynı tarihler arasında kamu borcu 27 trilyon dolar
arttı. Gelişmiş ülkelerde kamu borcu 2007 yılına göre yüzde 75
artış kaydetti. Birçok ülkede hem devletler, hem de hane
halkları borçlanmaya devam ediyor!
Konsolide küresel merkez bankası bilançosu büyüklüğü 22 trilyon
doları aştı. Bu rakam ABD ve Japonya GSYHleri toplamına eşit!
2014 sonu itibariyle nominal rakamlarla küresel hasıla (IMF) 77
trilyon dolar diyelim. Bu durumda konsolide küresel merkez
bankası bilançosu aktif büyüklüğü, küresel hasılanın yüzde
28ini aşmış demek! Türkiyede bu oran yüzde 22.
Merkez bankalarının neden bilanço büyüttükleri malum.
2007 yılında Fed bilançosu 1 trilyon dolardı. 2015 yılında bu
rakam 4 trilyon dolara çıktı. Dünyada herhangi bir merkez
bankasına kardeşim sen ne hakla bu kadar para basıyorsun
diyebilecek bir otorite yok! Aydın ağabeyden de ses çıkmadı! Fed
yapınca diğer merkez bankaları da madem burası Dingonun
ahırı*, biz de basarız dediler. BOE, BOJ ve nihayet ECB de para
basmaya başladı. Sonra başkaları da...
Ülke olarak biz 2001 krizini neden yaşadık hatırlar mısınız?
Bankacılık sistemindeki sorunları ihmal ediyorum. Hazine nakde
sıkışmıştı ve Merkez Bankasından üç kuruş kısa vadeli avans
almasına şeyini şey ettiğimin IMFsi izin vermedi diye!
Evet aynen öyle! Ve o krizden bu yana AKP iktidarda!
Peki, merkez bankaları neyle doldurdu aktiflerini? Cevap: Devlet
tahvilleriyle.
Bas parayı al devlet tahvilini, bas parayı al devlet
tahvilini!..
Böyle kolay bir yüksek katma değer yaratma imkanını kim
kaçırır ve küresel finansal istikrar riskini kim ipler?
Önceki gün Bank of America bir rapor yayımladı. Buna göre halen
küresel düzeyde merkez bankası bilançolarındaki devlet
tahvillerinin yüzde 53ünün yıllık getirisi yüzde 1 ve daha az!
Halen küresel finansal sistem adeta dev bir borç spirali! Her
sorunu merkez bankaları çözecek ya, ekonomik büyüme için sisteme
sürekli yeni borç enjekte ediliyor.
Aynı McKinsey raporuna göre Çinin borç düzeyi 2007 yılında 7.4
trilyon dolardı. 2014 yılında 28.2 trilyon dolara çıktı. Çin
borcunun GSYHsine oranı yüzde 282!
Evet, mesele şu: Majör merkez bankaları birazcık büyüme için
oluk oluk para basıyor, ama dünya ekonomisi sürekli durgunluktan
kurtulamıyor. Var olan zayıf büyüme de daha çok Çin, ABD ve
Birleşik Krallık kökenli gayrimenkul sektörü, vergi cennetleri
ve gölge bankacılık kaynaklı.
Malum Çinde yaklaşık 1,4 milyar insan yaşıyor. Dünya nüfusunun
yüzde 19u. Kredi genişlemesi demek, yeni konut inşaatı ve
herkes için büyüme demek.
Doğu ve Batı farkını anlamak ve ülke olarak nereye daha yakın
olduğumuzu idrak için bir istatistik daha vereyim: ABDde hane
halkının yaklaşık yüzde 28i servetini gayrimenkul olarak
tutuyorken (yüzde 72si finansal varlık olarak tutuyor demek);
Çinde hane halkının yaklaşık yüzde 75i servetini gayrimenkul
olarak tutuyor (yüzde 25i finansal varlık olarak tutuyor
demek).
Merkez bankaları küresel gayrimenkul balonuna nefes üflemeye
devam ediyor ve küresel gayrimenkul sektörü balonu şiştikçe
şişiyor. En büyüğü de Çinde şişiyor.
Bakın MSCI's IPD Global Annual Property Indexin 2014 yılı
getirisi yüzde 9,9 olmuş. Söz konusu endeks 25 ülkede
(aralarında Çin yok) yaklaşık değeri 1.5 trilyon dolara ulaşan
gayrimenkul sektörünün getiri performansını ölçüyor. ABDde
getiri oranı yüzde 11,2, Birleşik Krallıkta yüzde 17,8.**
2014 yılında küresel düzeyde hisse senetleri yüzde 10,4 getiri
sağladı. Gayrimenkul yatırımı yapan fonlarsa yüzde 19.5 oranında
getiri sağladı.
İnsanlar neden gayrimenkule yatırım yapıyor?
Çünkü tahvil faizlerinin getirisi sıfır ya da sıfıra çok yakın.
Tahvil faizi oranı yıllık kira gelirinin gayrimenkulün
bedeline oranından düşük kaldığı sürece de bu balon şişmeye
devam edecek.***
O nedenle hem Draghi, hem de Weidmann bu iş tehlikeli diye
aynı şeyi söylüyor.
* Dingo demişken Yunanistan bombasının (Greecexit) da elinin
kulağında olduğunu hatırlatmak isterim. Yıllar önce rahmetli
Savaş Ay yazmıştı: Zamanında İstanbulda atlı tramvaylar varmış.
Bu tramvayları normalde iki at çekermiş. Ama Şişhane yokuşunu
çıkmak için takviye at gerekirmiş. Taksime ulaşan atlar
koşumlarından çıkarılır ve Dingo adlı bir rum kökenli vatandaşın
ahırında bekletilirmiş. Atlar gün boyu bu ahıra girer çıkarlamış.
Dingonun ahırı lafı buradan türemiş.
** Londrada 41 bin gayrmienkulün sahibi yabancı. Bunların yüzde
90ının merkezi British Virgin Islands benzeri vergi
cennetlerinde. Bu arada vergi adaletinde çarpıklığa neden olduğu
için İngilterede 6 Nisanda yeni bir kanunun yürülüğe girdiğini
ve bu kanuna göre artık yabancıların da İngilteredeki
gayrimenkullerinin değer artışı üzerinden (bizdeki gibi 5 yıl
şartı da yok) gelir vergisi ödeyecekleri bilgisini de
paylaşalım.
*** Sezgisel birşey ama, İranla mutabakatın ve küresel sisteme
entegrasyon çalışmalarının da arkasında, sanki küresel büyümeye
destek olur kaygısı var gibi. Satınalma gücü paritesine göre
dünyanın 17. büyük ekonomisiyiz. 18. sırada da İran var. Aradaki
fark büyük değil. Yaptırımlar bu yıl kalkarsa, gelecek yıl İran
önümüze geçebilir.
Kaynak : http://t24.com.tr/ |