FEHİM
TAŞTEKİN /
Duydun mu mirim,
İran Osmanlı şehirlerini işgal etmiş!
İran, IŞİD Irak kentlerini ele geçirirken tereddüt etmeden
sahada vaziyet alarak bu ülkenin geleceğinde kendine yer açtı.
Meseleyi sadece Sünniler üzerinden okuyan Türkiye ise yanlış
aktörlerle yol aldı. Birtakım kirli hesaplara da bulaşmış olan
bu aktörler başından beri Ankara'yı yanlış yönlendiriyor.
Pompaladığı Vahhabilik ideolojisi ve Şii düşmanlığıyla kendini
var eden Suudi Arabistan ile aynı safa düşmek Türk dış
politikasının yeni trajedisi. Irakın Tıkrit kentini IŞİDden
geri almak için düzenlenen operasyondaki İran ve Şiilerin rolü
Sünni damardan girip ayağına basacak yer arayan tarafları
rahatsız etti.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, New York seferinde buyurmuş: DEAŞın
boşalttığı yere Suriye rejimi girmemeli. Veya Irakta Şii
milisler girmemeli.
Geçen hafta ABD Dışişleri Bakanı John Kerryyi ağırlayan Suudi
Dışişleri Bakanı Prens Suud el Faysal da aynı dalga boyundan
feveran eylemiş: İran Irakı ele geçiriyor.
Hükümet medyasındaki siren de farksız: Osmanlı şehirleri İran
kontrolünde, İran Tıkrite girdi, Türkiye sınırlarını İranlı
askerlere teslim etti, İran Yemeni ele geçirdi vs.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan Kralı Selman
ile İrana karşı Sünni blok oluşturma konusunda anlaşmaya
varınca Sünnilere kanat germe görüntüsü iyice koyulaştı.
DAVUTOĞLUNUN İŞİ DEĞİL!
Evet, milisleşme ciddi bir sorun. AKP yönetimi keşke hangi
meşrepten olursa olsun milisleşmenin her türüne ta başından
karşı çıkabilseydi. İşte o zaman Şii milisler için yaptığı
uyarının bir anlamı olurdu. Ama dört yıldır bölgesel nüfuzunu
arttırma adına Sünni milis güçlerini örgütleyip silahlandırmakta
beis görmüyor. Sanırsınız Kırşehirde eğit-donat programıyla
devşirilecek Suriyeli muhalifler milis gücü olarak sahneye
çıkmayacak. Suriyede IŞİDin boşalttığı yerlere ordu girmesin
önermesinin alternatifi IŞİDin boşalttığı yerlere milisler
girsin değil mi?
Şiiler Musula girmemeli diye sızlanmanın bir karşılığı var
ama Ankaranın sandığı türden değil. Nedir o karşılık?
Ankaranın çıkışı Irakta zannedildiği gibi mezhepçiliğe karşı
bir hassasiyet değil mezhepçiliğin ta kendisi olarak
algılanıyor.
Irakta İletişim Bakanlığı ve Vilayet İşleri Bakanlığının
ardından cumhurbaşkanı danışmanı olarak görev yapan Milliyetçi
Türkmen Hak Partisi Başkanı Dr. Turhan el Müftiye Davutoğlunun
Şii milislerle ilgili uyarısını nasıl değerlendirdiğini sordum.
Yanıtı pek ağır oldu:
Türk halkına ve devletine duyduğum bütün saygı ve ihtiramıma
rağmen şunu söylemem gerekiyor: Irakta kimin ne yapacağı
Davutoğlunun yetki alanına girmiyor. Bu, Irakın meselesidir.
Burada Şiiler ile Sünniler birlikte hareket ediyor. Kimse
Sünni-Şii diyerek ayrımcılık yapmasın. Irakta oyun böyle
başladı. Ya Irakın birlikteliğini istesinler ya da buradan
ellerini çeksinler.
Müfti aynı hassasiyeti neden İranın nüfuzuna karşı
göstermedikleri sorusuna Irakın birliğini destekleyen ve
ayrımcılık yapmayanlarla beraberiz yanıtını verdi.
Hükümete yakın medyanın İran Osmanlı şehirlerini ele geçiriyor
iddiasına ilişkin de Müftinin yorumu şu oldu:
Tarihe geri dönmenin imkânı yok. Artık Irak bir devlet, Türkiye
de bir devlet. Ülke idaresi zayıf olabilir ama Irak egemen ve
bağımsız bir devlettir.
Ankaradakiler Iraklılara vaazı ve İranın rolüne ilişkin
abartılı yorumları bırakıp düne kadar Sünnisiyle Şiisiyle
Türkiyeye bel bağlamış Türkmenlerin neden bu noktaya geldiğini
kendilerine sorsalar ve IŞİDi kayıran yorumlarla kimi nasıl
kaybettiklerine kafa yorsalar tüm bölge için daha hayırlı bir iş
yapmış olurlar.
NEDEN IRAKLILAR DİYEMİYORUZ?
AKP yönetimi Sünniler ile Şiiler, Müslümanlar ile
Hıristiyanlar ya da Araplar, Kürtler ve Türkmenler birlikte
hareket ederek IŞİDi yenilgiye uğratmalı demek yerine Sünni
kentleri Sünniler kurtarmalı ısrarıyla kendi çıkmazını
derinleştiriyor.
Peki, Davutoğlunun arzuladığı şekilde Şiiler Sünni kentlere
girmemeliyse IŞİDe karşı kim savaşacak? O zaman Türkiyeye
Madem Şiileri istemiyorsun hadi İran gibi sen de taşın altına
elini sok ve IŞİD ile birlikte hareket eden Sünni aşiretleri
ikna et demezler mi?
Bulandırılan suyu dindirmek için belki önce şunu sormak lazım:
IŞİDe karşı kim savaşıyor? Operasyonun Tıkrit boyutunu Müftiyi
sordum ve şu yanıtı aldım:
Tıkrit operasyonunda ordu ile halk birlikte hareket ediyor.
Halk artık Irakta oynanan oyunun farkına vardı. Tıkrit
operasyonu gücünü halktan alıyor. Sünni Arap aşiretlerinden 80i
binlerce savaşçı ile IŞİDe karşı operasyona destek veriyor.
Milliyetçi Türkmen Hak Partisi de silahlanarak IŞİDe karşı
mücadeleye katıldı.
Konuştuğum bir başka Iraklı kaynağın aktardığı bilgiye göre
Büyük Ayetullah Ali Sistaninin çağrısıyla oluşturulan Haşd-ul
Şabiye (Halk Yığınağı) sayıları az da olsa Sünniler,
Hıristiyanlar ve Ezidiler de katıldı. Iraklı kaynak Yoksa ordu
ve milis güçleri Selahaddin Vilayetinde bu kadar hızlı
ilerleyemezdi dedi.
Elbette Sünnilerin bu seferberliğe katılımının henüz istenilen
düzeyde olduğunu kimse söylemiyor. Ama her şeyi Şiilere ve
İrana mal etmek doğru değil. Hele İran, Irak kentlerini ele
geçiriyor demek Iraklılara hakaret olur.
Tepkiler çok agresif çünkü IŞİDin Musul dahil Sünni üçgeni ele
geçirmesine Sünni öfkesi diyerek hak veren AKP yönetiminin
sinirleri bozuk. Sonuçta IŞİD üzerinden Sünniler namına yapılan
hesaplar tutmadığı gibi bu örgüte karşı mücadelede başı Ankara
için istenmeyen güçler çekiyor.
Hâlihazırda Fırat ve Dicle boyuna yerleşen IŞİD ile savaşan
sahadaki o istenmeyen aktörler şöyle: Hükümet çevrelerinin
sürekli Şii ağırlıklı diyerek itibarsızlaştırdığı Irak ordusu,
önemli ölçüde İranın eğitim donattığı Haşd-ül Şabi, Kürdistanı
çevreleyen hatlarda Peşmerge, hem Suriye hem Irakın Şengal
bölgesinde YPG-HPG bileşenleri, Ezidi halk savunma güçleri, yeni
oluşturulan Türkmen birlikleri, hükümet üyelerinin Şeytanın
Partisi ilan ettiği Hizbullah ve Suriye ordusu. Ankara eğitim
desteği verdiği Peşmerge dahil bunların hiçbiri ile barışık
değil. Ne var ki gerçek gerçektir: YPG olmasaydı IŞİD hepten
Türkiye sınırlarına dayanmıştı. Eski CIA Şefi David Petraeusun
Süleymaniyede SuliForumda itiraf ettiği üzere Şii milis
seferberliği olmasaydı Bağdat da düşmüştü.
NEDEN IRAKLILAR DİYEMİYORUZ?
İranın yaptığını yapamayan Türkiye, Musul Valisi Esil
Nuceyfinin topladığı milisler üzerinden duruma vaziyet etmeye
çalışıyor. Ama bu milislerin tek başına Musulu özgürleştirmesi
zor. Bugünlerde speküle edildiği üzere IŞİD kendiliğinden
Musulu terk etmezse kenti kurtarmak için ulusal bir koalisyon
şart.
Türkiyenin dile getirdiği mezhebi temizlik korkusu maalesef her
taraf için geçerli. IŞİD gelirken Şiiler ve Hıristiyanlara karşı
gerçekleştirilen mezhebi ve dinsel temizliğin IŞİD giderken de
Sünni Arap ve Türkmenlere karşı yaşanabileceğine dair endişeleri
daha önce iki yazımda irdelemiştim. Ancak bu tehlikeye rağmen
Irakın yüzde 65ini oluşturan Şiilere Siz şu şehre
giremezsiniz diye tahdit konabilir mi? Musul bir Irak kenti
olacaksa kurtuluşu da kollektif olmalı.
Ayrıca Sünnileri iktidara taşıma hayaliyle geçen yıl IŞİDin
Bağdat yönetiminin mezhepçi politikalarına karşı bir Sünni
koalisyon olduğu iddiasını kamuoyuna satmaya çalışanların sıra
Musulu kurtarmaya gelince birden bire IŞİD karşıtı koalisyonun
ortağı pozuna bürünmesi de manidar. Tabii bu ortaklık, IŞİDin
Arapça kısa yazılışı olan DAİŞi DEAŞ diye tahrif etme
uyanıklığından fazlasını gerektiriyor.
Musul refleksinin altında yatan nedenlerden biri Osmanlı kenti
takıntısı! Aynı şey Halep için de geçerli. İkincisi madem
Sünniler Bağdatta iktidar olamadı ya da Sünnistan kurulamadı
hiç olmazsa Musulda eski statükoya dönülsün isteniyor! Dimyata
gidemedik bari bulgur bizde kalsın hesabı
İran, IŞİD Irak kentlerini ele geçirirken tereddüt etmeden
sahada vaziyet alarak bu ülkenin geleceğinde kendine yer açtı.
Meseleyi sadece Sünniler üzerinden okuyan Türkiye ise yanlış
aktörlerle yol aldı. Birtakım kirli hesaplara da bulaşmış olan
bu aktörler başından beri Ankarayı yanlış yönlendiriyor.
Mezhebi nedenlerle İranla doğal bir yakınlık içinde olsalar da
Iraklı Şiilerin siyaseten doğuya değil kuzeye baktığı unutuldu.
Bağdatta Türkiye ile ilişkileri geliştirmek için çalışmalar
yürüten hükümete yakın bir isim biraz kahır biraz hayalkırıklığı
içinde şunları söylemişti:
Türkiye, Osmanlı tarihini hepten unutmuşa benziyor. Osmanlı
Şiileri dışlamış olmasına rağmen İngilizler işgal ettiğinde
Osmanlı ile birlikte savaşa gidenler Irakın güneyiydi. Basra ve
Kuttaki mezarlara bakın, çok sayıda Osmanlı askeri görürsünüz.
Şii ulema İngilizlere karşı cihat fetvası yayımlamıştı. Musul,
Kerkük, Tıkrit ve Bağdattaki Sünni Araplar ise İngilizlerle
anlaşmıştı. Osmanlı çok ucuza satıldı. Şimdi Ankara yüzde 25 ile
anlaşıp yüzde 65i yönetmek istiyor. Ankara İngiliz taktiği
güdüyor.
Bu konuda arzu eden Ziya Abbasın Irak'ta Şii Merciliğinin
Siyasi Rolü adlı kitabına bakabilir. Abbas arşiv kayıtlarından
hareketle Osmanlının Şii liderlere karşı politikası ve Birinci
Dünya Savaşı sırasında İngilizlere karşı mücadeleye dair detaylı
bilgiler veriyor. Son birkaç yılda Ankaranın Sünni kartına
oynamasından rahatsız olan ve tarihi referansları hatırlatan
başka Şii aydınlara da rastladım.
Neyse tarih tarihte kaldı diyelim ama İranı mezhepçi ve
yayılmacı diye mimleyip Sünniler namına mezhepçilik yapmak
Iraktaki tüm dostluk potansiyelini yok ediyor. O yüzden bırakın
Musulu bütün etnik ve dini renkleriyle Iraklılar kurtarsın!
Kapsayıcı olmak Türkiyeye hiçbir şey kaybettirmez. Sadece
Sünnilerden oluşan bir gücün Musulu kurtarması da birilerinin
düşlediği gibi orayı artık Osmanlı kenti yapmaz.
KAYNAK : www.radikal.com.tr |