ERDAL
SAĞLAM/
IMF aslında ekonominin kötü
yönetildiğini söylüyor
GEÇTİĞİMİZ hafta sonu Standart and Poors'dan beklenen not
değerlendirmesi geldi.
Özet olarak; Türkiye'nin not görünümüne ilişkin negatif olmayı
sürdürüp, bunu 2015 yılında ciddi oranda dış finansmana ihtiyaç
duyacak olmasından kaynaklanan risklere dayandırdı.
Ardından IMF'nin her yıl 4. Madde kapsamında yaptığı
değerlendirmede de benzer kaygılar paylaşıldı. 2010 yılından bu
yana sağlanan yıllık ortalama yüzde 6 büyüme dış açıkla
sağlandığı için, Türkiye ekonomisinin dış finansal koşullara çok
daha duyarlı hale geldiğinin altı çiziliyor. Ekonomi için en
önemli riskleri "gelişmiş ülke merkez bankalarının politika
normalizasyonu" ve "ülke risk priminde değişiklikler" olarak
sayan IMF'ye göre Avrupa'nın büyümesindeki yavaşlama ve
jeopolitik sorunlar da diğer riskler arasında yer alıyor.
IMF'in Türkiye ekonomisine ilişkin tahminleri ise bence
korkutucu. Bu yıl ve 2015'de büyüme oranının yüzde 3'de
kalacağını, buna karşılık enflasyonun bu yıl yüzde 9, 2015'de
yüzde 7.1 olacağını, cari açığın milli gelire oranının ise bu
yıl yüzde 5.8, 2015'de yüzde 6 olacağını tahmin ediyor. Kısaca;
bu kadar düşük büyüme oranları ile yüksek enflasyon ve cari açık
rakamları sürdürülebilir değil.
IMF değerlendirmesinde enflasyonun "otoritelerin hedefinin
oldukça üzerinde" seyrettiğine, reel faiz oranlarının negatif
kalmaya devam ettiğine, reel döviz kurunun da göstergelerin ima
ettiğinden daha güçlü kalmaya devam ettiğine dikkat çekiliyor.
Ekonomideki bu dengesizliklerin potansiyelin altında büyümeye ve
risklerin artmasına neden olduğunu belirten IMF; makro ekonomik
politikalarda, tasarruf oranlarının ve rekabetçiliğinin
artırılması amaçlı yapısal reformların dikkatli bir şekilde
uygulanması gerektiği üzerinde duruyor. Finansal sistemin güçlü
olduğunu belirten IMF; bankaların dış finansmana olan
bağımlılığının arttığına da özel vurgu yapıyor.
İşte IMF de, benzer eleştirileri getiren Standart and Poor's
da, tüm bu nedenlerle Türkiye ekonomisine ilişkin risklerin
arttığını belirtiyor. Tüm bu haklı eleştirileri gözardı edip, bu
değerlendirmeleri "düşmanca" görenlerin tek argümanları ise
"petrol fiyatlarının düşük seyretmesi" oluyor. Babacan bile
"düşük petrol fiyatları üzerine ekonomi politikası
kuramayacaklarını" söylüyor, köklü çözümler gerektiğini söylüyor
ama bunlar yine de gerçek tabloyu görmek istemiyorlar.
YANLIŞIN PARÇASI OLANLAR
Tüm bu eleştirilere baktığımızda, sonuç olarak ekonominin kötü
yönetildiğinin söylendiğini görmek lazım. Piyasalarda kısa dönem
gidişat iyi, "Babacan ve ekibi nasıl olsa gerekeni yapar"
mantığıyla bu kırılganlıkları görmek istemeyen çok sayıda oyuncu
olduğunu biliyoruz. Piyasalardaki fiyatlama davranışlarında da ,
"kârı artıracağı için" bu anlayışın hakim olduğu da ortada.
Ancak bu anlayışın hakim olması, gerçeklere gözümüzü kapatmamızı
gerektirmiyor. Babacan ve ekibi durumu iyi idare ediyor ama
gelinen tablo da ortada; para politikaları küresel sistemdeki
değişikliklere ayak uyduracak biçimde uygulanmıyor, hala
dünyanın en yüksek cari açık ve enflasyonuna sahip ülkelerinden
biriyiz. Bu tablo açıktı ve çözüm bulma imkanımız da varken,
2007 yılından bu yana kayda değer bir şey yapmadık. Tamam,
Babacan ve ekibi bunu görüyordu, Erdoğan izin vermedi ama sonuç;
tüm bunların yapılamamış olması değil mi? Sonuçta kötü yönetim
değil mi?
Bu durum bize bir şey daha gösteriyor ki; biat kültürü
nedeniyle, görse de yanlışların parçası olmaya izin veren
anlayış da, kötü yönetime neden oluyor.
kaynak : http://sosyal.hurriyet.com.tr/
|