Reformlar yavaşladı, geriye gidişler oldu
Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu
Başkanı Haluk Dinçer, son yıllarda Avrupa Birliği (AB)
reformlarının yavaşladığını, hatta siyasal kriterlerde geriye
gidişler olduğunu söyledi
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer, Türkiye AB
İlişkileri: Geleceği Yönelik Senaryolar Konferansının
açılışında konuştu.
Haluk Dinçerin yaptığı konuşmanın tam metni şöyle:
Sayın Bakan Yardımcısı, Sayın Müsteşar, Değerli Konuklar,
TÜSİAD olarak Brookings Enstitüsü ile ortak düzenlediğimiz
konferansa hoş geldiniz. Brookings ile 2007den beri
yürüttüğümüz Türkiye Programı çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz
etkinliklerin özellikle Amerikan kamuoyu ve karar vericileri
nezdinde Türkiye hakkında olumlu etkilerine bizzat tanık olduk.
Prof. Kemal Kirişcinin koordinasyonundaki program konferans,
seminer, çalıştay ve yayınlarla Türkiye-ABD ilişkileri ve
transatlantik ilişkiler alanındaki konularda son derece zengin
sonuçlar verdi.
Bugün ise Nathalie Toccinin hazırladığı, Türkiye-AB
ilişkilerinde farklı senaryolar konulu rapor ekseninde
Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğini ele alacağız. Kendisi bu
farklı senaryoları kötümserden iyimsere doğru rekabet, işbirliği
ve yakınsama alt başlıklarıyla sunacak. Bu alandaki
düşüncelerimizi kısaca paylaşacağım.
TEMEL ÖNCELİK
Türkiyenin AB üyeliği, Türk iş dünyası için temel önceliktir.
1996dan bu yana süren gümrük birliği ve yasal uyum süreci
temelinde, Türkiye bugün esas itibariyle Avrupa tek pazarının
bir parçasıdır. Ticaret, yatırım, turizm, teknoloji, sosyal
programlar, imalat sanayi, hizmet sektörü ve günlük hayat
standartlarımız açısından AB bir ağırlık merkezidir. AB
politikaları ve düzenlemeleri Türkiyede zaten benimsenmiş ve
uygulanmakta olduğuna göre, ABnin dışında kalınmasının ekonomik
ve siyasal bir mantığı bulunmamaktadır. TÜSİAD da bu sürecin
temel öncülerinden biri olmuştur.
Diğer yandan AB üyelik süreci Türkiyenin siyasal reform süreci
için önemli bir çıpa olmuştur. Türkiyede bugün resmi tarihin
tabu saydığı birçok konu açıklıkla tartışılabilir noktaya
gelmiştir. Ancak son yıllarda reformlar yavaşlamış, hatta
siyasal kriterlerde geriye gidişler olmuştur.
REFORMLARDA GERİLEME
ABnin yaşadığı mali kriz, genişleme yorgunluğu, Kıbrıs sorunu
ve Türkiyedeki iç kutuplaşma ortamıyla oluşan siyasal
gerilimler müzakerelerdeki duraklama ve reform sürecindeki
gerilemenin temel nedenleridir.
Müzakere başlıklarının yaklaşık yarısının AB Konseyi ya da tek
taraflı olarak bazı üye ülkeler tarafından blokajı işi daha da
zora sokmuş, reform motivasyonunu kırmış ve olumlu hiçbir sonuç
vermemiştir.
REFORM MOTİVASYONU
Bugün temel hak ve özgürlükler, basın, internet, ifade
özgürlüğü, hukuk devleti, denge ve kontrol mekanizmaları gibi
alanlarda mesafe kaydetmek ihtiyacındayız ve AB uyum süreci bu
alanlardaki reform motivasyonunu artırıcı bir rol oynayacaktır.
Kopenhag siyasal kriterleri Türkiye demokrasisi açısından halen
önemli bir çıpadır. Doğu Asya tipi kapitalizmin yükselişiyle
birlikte gündeme gelen, demokrasi ile ekonomik büyüme ve refah
arasında sıfır toplamlı bir oyun olduğu anlayışına katılmıyoruz.
Demokrasi olmaksızın refah ve yüksek tüketimin uzun vadede
sürdürülemez olduğu evrensel bir gerçektir.
TRANSATLANTİK DÜNYANIN ÜRETTİĞİ DEĞERLER
Demokrasi, özgürlük, eşitlik, saydamlık gibi transatlantik
dünyanın ürettiği değerler bugün evrensel meşruiyet kazanmış
durumdadır. Transatlantik bloğun ve özellikle ABnin temel
yumuşak gücü de bu meşruiyetten gelmektedir.
DURUMDAN KAYGILIYIZ
Türkiye ile AB arasında uzaklaşma görüntüsü veren algılardan
kaygılıyız. Türkiyenin 2000lerin başında bölgesinde ve
komşularına karşı aktif dış politikası ve oluşan yumuşak gücü
laik demokratik sistemi ve AB üyelik perspektifinden ileri
gelmekteydi. Türkiyenin yüksek ekonomik büyüme sağlayan bir
yükselen güç olma durumu AB değerleriyle uyumundan
kaynaklanmıştır. Dolayısıyla laik ve çoğulcu bir demokrasi
yolunda, üyelik perspektifinin somut ve ciddi bir alternatifi
yoktur.
ABDE KRİZ
AB tarafına gelecek olursak, Avrupa ekonomik, siyasal ve
kurumsal bir krizi bir arada yaşıyor. Ancak bize göre AB
demografik dinamizmini koruyan ekonomik bir birlik, etkili bir
küresel aktör, rekabetçiliği ve refah toplumu kazanımlarını
bağdaştırabilen, çok kültürlü, barışçı ve demokratik bir model
olarak kaldığı sürece yumuşak gücünü kaybetmeyecektir.
AB farklı çemberlerle de olsa bütünleşmesini ve genişlemesini
bir arada sürdürmek zorundadır. Aynı dengeyi ekonomik
rekabetçilik ve sosyal uyum alanında da korumak zorundadır.
Derinleşme ve genişleme 21. Yüzyılın küresel sisteminde
birbiriyle çatışan değil, birbirini ve bütünün eksik parçalarını
tamamlayan politikalar olarak görülmelidir.
EKSİK KALAN YÖNLERİ TAMAMLAMAK
Avrasyanın batı ucundaki bir kara parçası olan Avrupa bir
açıdan bakarsak coğrafi olarak normalde bir kıta bile
sayılmayabilir. Ancak tarihinden ve geçmişindeki hatalardan ders
alıp eksikliklerini düzenli olarak düzelten iyi yaşam
standartlarıyla bezenmiş bir siyasal birimin inşa sürecidir.
Bugün AB küreselleşmenin yarattığı güçlüklere karşı ancak
yapısal eksikliklerini düzelterek ve yeni mimarisinde eksik
kalan yönleri tamamlayarak durabilir.
ÇEVRE ÜLKELERDEKİ KRİZLER
Kuzeyimizdeki Ukrayna krizi, güneyimizdeki Irak ve Suriye
sorunları Avrupa ve Transatlantik değerlerle uyumlu ve
öngörülebilir politikalar uygulayan bir Türkiyeyi
gerektirmektedir.
Hem iç savaşların, hem de bölgesel ve küresel güç
mücadelelerinin yol açtığı vekâleten savaşların iç içe geçtiği
bu krizler aynı zamanda güçlü ve tutarlı bir Avrupayı da
gerekli kılmaktadır. Bize göre Türkiyeyi içeren bir AB, bu iki
gerekliliğin de doğal çözümüdür.
MÜZAKERELER CANLANDIRILMALI
Sonuç olarak katılım müzakereleri canlandırılmalıdır. Üyelik
sürecindeki tıkanmayı eldeki veriler daha iyi ifade edecektir.
AB tarihindeki daha önce tamamı başarıyla sonuçlanan genişleme
süreçlerine rağmen Türkiye ile 2005ten bu yana 35 başlığın
sadece 14ü açılabildi. 9 başlığın tarama sonuç raporları ve
açılış kriterleri bile Türkiye tarafına iletilmedi. 17 başlık
siyasal nedenlerle bloke durumda. Türkiyenin açmak istediği
başlıklar açılmıyor, ABnin açabileceği çok az sayıda başlığı da
Türkiye üyelik perspektifi somutlaşmadığı için rekabet gücü
gerekçesiyle açmaya yanaşmıyor. Bu blokajların da hiçbir sonuç
vermediği açıkça ortada. Bu durum ABnin genişleme tarihinde eşi
benzeri olmayan bir durumdur.
SOMUT BİR TAKVİM OLUŞMADI
Türkiye tarafından başka rakamlar paylaşmak istiyorum:
Ankara Ortaklık Anlaşmasında bu yana 51 yıl, tam üyelik
başvurumuzdan bu yana 27 yıl, gümrük birliğinden bu yana 18 yıl,
üye adaylığımızdan bu yana 15 yıl, müzakerelerin açılmasından bu
yana ise tam 9 yıl geçti. Türkiye hakkında 18. İlerleme Raporu
yayınlandı, 9 yılda 4 farklı baş müzakereci görevlendirildi.
Gitgide büyüyen bu sayılara karşın halen üyelik için somut bir
takvim oluşmuş değil. Mevcut durum ilişkilerde yapısal bir
soruna işaret etmektedir. Müzakereler açık uçlu olabilir ancak
hedefin üyelik olduğu ve başka bir seçeneğin gerçekçi olmadığı
da yeterince açıktır.
Şunu da üzülerek söylemek zorundayım ki Türkiye ve ABde karar
vericiler nezdinde şu ana kadar hâkim olan yaklaşımlar
değişmediği sürece müzakerelerin üyelikle sonuçlanması umudu
giderek azalmaktadır.
2023 HEDEFİ
Türkiye tarafından 2023ün üyelik hedefi olarak belirlenmesi,
yeni bir AB stratejisi ve uyum takvimini belirleyen Ulusal Eylem
Planının açıklanması gibi bazı umut verici gelişmelere tanık
olduk. Öte yandan AB Bakanlığımızın uyum alanında bugüne kadar
gerçekleştirdiği yetkin ve değerli çalışmaları her zaman takdir
ettik, bunlardan yararlandık. Bunlar önemli adımlardır ancak
icraatın bu söylemi teyit ve takip etmesi beklenir.
62. Hükümet Programında yer alan 2023 yılında AB üyeliğinin
gerçekleşmesi hedefine ilişkin, üyelik sürecinde hem AB, hem de
Türkiye ayağında yapılması gereken çalışmaların geriye doğru bir
takvimle belirlenerek kamuoyu ile paylaşılması önem arz
etmektedir.
Burada önemli bir husus da, üyelik yolunda kısa sürede kayda
değer gelişmelerin gerçekleşmesi ve üyeliğimizin gerektirdiği
bütçe hükümlerinin ABnin 2021-2027 bütçesinde yer bulmasıdır.
AB Komisyonunun 1 Ocak 2018 tarihinden önce 2021-2027 bütçesine
yönelik öneriler getireceği ve bütçe tartışmalarının bu
çerçevede başlayacağı göz önüne alındığında aslında önümüzde çok
etkin kullanmamız gereken 3-4 yıllık bir süre bulunmaktadır.
ULUSAL EYLEM PLANI
Bu çerçevede, ABye Katılım İçin Ulusal Eylem Planının etkin
bir şekilde uygulanması, tüm kamuoyu tarafından izlenilebilir
olması, Türkiye kamuoyunda gerekli iç iletişimin koordinasyonlu
bir şekilde yapılması hususlarının hayati önemde olduğunu
düşünüyoruz.
GELECEĞİ BELİRLEYECEK ETKENLER
AB ile müzakerelerin geleceğini belirleyecek birkaç etken
bulunmaktadır, bunları sıralayacak olursak
1. Euro krizi sonucunda oluşacak yeni AB mimarisinin genişleme
perspektifinin zayıflaması, yeni komisyonun 5 yıl boyunca yeni
üyelik öngörmemesi. Bu durumun her iki tarafın müzakere
motivasyonuna olumsuz yansıyacağından kaygılıyız
2. Kıbrısta uluslararası aktörlerin de desteğiyle bu yıl
başlayan ancak kesilen görüşmelerin geleceği. Buda önemli bir
faktör. Bu konuda Türkiyenin daha yapıcı bir tutum izlemesi ve
gümrük birliğinin tüm AB üyelerine ayrımsız uygulanmasının
tanıma anlamına gelmeyeceğinin akılda tutması gerekir
3. Türkiyede demokratik ortam, özellikle siyasal kriterler
alanında, hukuk devleti, ifade özgürlüğü gibi konulardaki geriye
gidişler. Bu bağlamda yargı ve temel haklar ile adaleti özgürlük
ve güvenlik konulu 23 ve 24 no.lu başlıkların acilen açılması
gerektiğini vurguluyoruz.
4. Geri kabul ve vize kolaylığı sürecinin kamuoyuna olumlu
etkileri
5. Türkiyenin açılmasının önünde siyasal engel olmayan müzakere
başlıkları (Kamu alımları, rekabet politikası ve sosyal
politika) için önkoşulları yerine getirmesi. Özellikle kamu
ihaleleri mevzuatımızdaki geriye gidiş hepimizin malumudur.
6. Bazı AB üyesi ülkelerin siyasal nedenlerle koyduğu
blokajların kaldırılmasına yönelik çabalar (Enerji, Ekonomik ve
Parasal Birlik gibi başlıklar)
7. Ukrayna, Suriye ve Irak krizleri, Rusyaya yönelik ambargo ve
IŞİDe yönelik uluslararası mücadele ve ABnin enerji
politikaları gibi konularda Türkiyenin ABnin dış politikasıyla
olan benzerlik ve farklılıkları.
BAŞARISIZ MODELDE ISRAR
Bütün bunlar Türkiyenin AB ile müzakerenin geleceğini
belirleyecek önemli faktörlerdir. Fakat bugün için kritik olan,
ABnin Türkiyede demokratik ve sosyal ilerlemenin etkili bir
itici gücü olmasıdır. ABnin Türkiyeye yönelik genişleme
politikasındaki başarısızlık ortadayken beş yıl boyunca
genişleme olmaması anlayışı bu başarısız modelde ısrar anlamına
gelecektir.
ABnin bu konuları daha yapıcı bir şekilde ele alacağını ve
özellikle Türkiye ile müzakerelerde demokrasi, insan hakları,
yargı sistemi, enerji ve sosyal politikaları ilgilendiren
başlıklar açması gerektiğini düşünüyoruz. Yakınsama ya da üyelik
senaryosunun her iki taraf için de en olumlu seçenek olduğu
unutulmalıdır. İtalyan dönem başkanlığının da bu konuda
kolaylaştırıcı bir rol oynayabileceği fikrindeyiz.
Bu düşüncelerle hepinize katılımınız için teşekkür ederken sözü
Sayın Müsteşarımız Rauf Engin Soysala bırakıyorum
Kaynak : http://www.gazeteekonomi.com/
|