KAFKAS İŞADAMLARI DERNEĞİ
CAUCASUS BUSINESSMEN ASSOCIATION

 

   

KAFKASYA’DA TÜM TARAFLARI İÇERİSİNE ALAN ÇOK YÖNLÜ POLİTİKALAR  GELİŞTİRİLMELİ

 

Erol TAYMAZ

 

Prof. Erol Taymaz'a göre Türkiye, Güney Kafkasya'da sadece Gürcistan'a endeksli politikalar yerine, tüm taraflarla işbirliği içerisinde çok-yönlü politikalar geliştirmeli .
 

Gürcistan'ın artık kendi iç ekonomik sorunlarına yönelmesi ve demokratik bir toplum oluşturulması, her şeyden önce Gürcü halkının ve Gürcistan'da yaşayan diğer halkların yararına olacak. Türkiye, Güney Kafkasya'da sadece Gürcistan'a endeksli politikalar yerine, gelişen istikrar ortamında tüm taraflarla işbirliği içerisinde çok-yönlü politikalar geliştirmeli.


Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlıklarının Rusya tarafından 26 Ağustos günü tanınmasının üzerinden bir yıl geçti. 7-8 Ağustos 2008 gecesi "anayasal düzeni tesis etmek" amacıyla Shinval'in grad füzeleriyle asker-sivil ayrımı gözetmeksizin bombalanmasıyla başlayan savaş kısa sürdü, fakat savaş-sonrası yaşanan süreç ve bu iki devletin tanınması tüm Kafkasya'yı etkileyen köklü bir dönüşüme yol açtı. Bu köklü dönüşümün nedenlerini anlayabilmek için öncelikle tüm olayları büyük güçlerin arasındaki rekabetin sonucu olarak gören, küçük ulusları bu büyük rekabet satrancının basit birer nesneleri gibi değerlendiren yaklaşımlardan uzaklaşmak; mevcut sorunları gündelik yaşamlarında bizzat yaşayan, kendi kaygıları ve talepleri için mücadele eden bölgedeki halkları anlamak gerekli.


2008-savaşı sonrası süreci anlayabilmek için, öncelikle Gürcistan'ın Güney Osetya (1990-1992) ve Abhazya'yı (1992-1993) işgalinin Abhaz ve Oset halklarını ne kadar derinden yaraladığını ve kolektif bilincini etkilediğini görmemiz gerekli. Bu işgal dönemlerinde yaşananlar, Abhaz ve Oset halklarında, sadece bağımsız olduklarında yaşamlarını güvence altına alabilecekleri düşüncesini oluşturdu. Savaş sonrasından 2008'e dek süren kırılgan ateşkes döneminde Gürcistan yönetimlerinin milliyetçi/militarist söylemi ve tutumu sadece bu düşüncenin pekişmesine yol açtı. 2008-savaşı sonrasında Abhazya ve Güney Osetya cumhuriyetlerinin Rusya (26 Ağustos 2008) ve Nikaragua (5 Eylül 2008) tarafından tanınmasıyla Kafkasya'da yeni bir dönem başladı. 15 yıldır de facto bağımsız olan Abhazya ve Güney Osetya'nın resmi olarak da tanınması, en azından Abhazya ve Güney Osetya sorunlarının çözümünde güç kullanımını (kısa ve orta dönemde) bir seçenek olmaktan çıkartarak Kafkasya'da barış ve istikrarın kurulmasına yönelik uygun bir ortam hazırladı. Bu yeni ortamın özelliklerini tartışmadan önce, Abhaz ve Oset halklarının hangi kaygılarla tüm baskı, tehdit ve ambargoya karşın 15 yıl bağımsızlık yönünde direndiklerini inceleyeceğiz.


Sovyetler Birliği'nin dağılması sürecinde, tüm cumhuriyetler ve bölgelerde olduğu gibi Gürcistan'da da egemenlik ve bağımsızlık yönünde güçlü bir eğilim oluştu. Fakat iktidarı ele geçiren ve bu eğilimi yönlendiren Gamsahurdiya başkanlığındaki aşırı milliyetçi grup oldu. 1990-1992 yıllarında Güney Osetya-Gürcistan ve Abhazya-Gürcistan ilişkileri milliyetçi baskı ve tepkilerden oluşan bir sarmala girdi: "Gürcistan Gürcüler içindir" sloganıyla iktidara gelen Gamsahurdiya Osetleri Gürcistan'dan temizlenmesi gereken gereksiz, önemsiz bir topluluk olarak görüyordu ve ilk icraatlarından biri Güney Osetya Özerk Bölgesi'ni fesh etmek oldu. Buna Osetlerin tepkisi, kendi cumhuriyetlerini kurmak olunca, Gamsahurdiya'nın yönlendirdiği silahlı birlikler Osetya'ya saldırdı. Yüzlerce sivilin öldürüldüğü, binlerce Osetin Rusya Federasyonu'na bağlı Kuzey Osetya'ya mülteci olarak sığındığı çatışmalar 1992'de Gürcistan, Güney Osetya ve Rusya arasında imzalanan ateşkes anlaşması ile sona erdi. Yer yer küçük çatışmalar olmakla birlikte bu ateşkes anlaşması ve anlaşma sonucu oluşturan barış gücü, 2008'e kadar sorunun "donmuş çatışma" ("frozen conflict") olarak kalmasını sağladı.


Abhazya'da da benzer bir gelişme yaşandı. Daha bir yıl önce büyük bir çoğunlukla devlet başkanı seçilen Gamsahurdiya askeri darbe ile yıkıldı (Ocak 1992). Askeri cunta Şubat 1992'de 1921 Menşevik Anayasası'na dönüldüğünü ilan etti ve bir ay sonra Şevardnadze Gürcistan'a dönerek üç kişilik askeri cuntanın (Gürcistan devlet konseyi) başkanı oldu. Batı-yanlısı olarak kabul edilen Şevardnadze'nin devlet konseyi başkanı olması üzerine, demokratik olarak seçilmiş bir başkanı olmayan, Gamsahurdiya ve cunta yanlısı milisler arasında iç savaşın yaşandığı, devlet organlarından hiçbirinin çalışmadığı ve 1921 Anayasası'na döndüğünü ilan eden Gürcistan, ortada fiili olarak bir "devlet" olmamasına karşın, fesih edilmiş Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti sınırları içerisinde, ABD ve Avrupa devletleri tarafından hızla tanındı ve 31 Temmuz 1992'de Birleşmiş Milletler'e üye oldu. Batılı devletler tarafından tanınan Batı-yanlısı Şevardnadze'nin ilk icraatı Abhazya'ya saldırmak oldu: askeri cunta yönetimindeki birlikler 14 Ağustos 1992'de Abhazya'ya girdi ve kısa bir süre içerisinde iki bölge dışında tüm ülke işgal edildi.
 

Binlerce insanın yaşamını yitirdiği 1992-1993 savaşı Abhaz halkı açısından bir "bölgesel çatışma" değil, bir yıl önce Güney Osetya'da da yaşandığı gibi, aslında bir varoluş mücadelesiydi. Gürcistan'ın bölgeden sorumlu bakanı G. Khaindrava, Le Monde muhabirine saldırının amacını açıklamaktan çekinmiyordu: "Abhazlar sadece 80,000 kişi; yani 15,000 genci öldürerek bu ulusun bütün genetik varlığını kolayca ve tamamen yok edebiliriz" [Le Monde Diplomatique, Nisan 1993, ss.16-17]. İşgal altında Sohum'da yaşananlar, işgalci birliklerin tek amacının sadece Abhaz halkını genetik olarak yok etmek olmadığını gösteriyordu: Abhaz tarihi ve kültürüne ilişkin her şey, arşivlerden heykellere, kütüphanelerden okullara kadar tüm tarihi ve kültürel varlıklar da işgal sırasında sistemli olarak tahrip edilmişti.


Savaşın üzerinden 16 yıl geçmesine karşın Abhazya'da insanların, savaş sırasında kaybettiklerinin anısına, hala siyah elbiselerini giymeleri, Abhazya'nın hemen her yerinde görülebilen şehitliklerdeki genç insanların mezarları başına her gün yeni çiçeklerin konulması, savaşın yaralarının ne kadar derin ve unutulmaz olduğunu gösteriyor.


1994 yılında Abhazya ve Gürcistan arasında imzalanan ateşkes anlaşması ve Rusya barış gücünün konuşlandırılması ile Abhazya sorunu da 2008'e kadar uluslararası yazında "donmuş çatışma" statüsünde yerini aldı. 1994 ateşkes anlaşmasından 2008'e kadar geçen uzun zamana karşın Abhaz halkının Gürcistan yönetimlerine olan güvensizliği, tüm bu dönem boyunca Gürcistan hükümetlerinin ve Batılı devletlerin söylemi ve tutumu nedeniyle azalmadı. Başta ABD olmak üzere Batılı devletler sorunların Gürcistan'ın, daha doğrusu 1931'deki haliyle Gürcistan SSC'nin, "toprak bütünlüğü" içerisinde çözülmesini empoze etti (1921-1931 yılları arasında Abhazya SSC, Gürcistan'dan ayrı bir cumhuriyetti; 1931 yılında statüsü değiştirilerek Gürcistan'a bağlı bir özerk cumhuriyet haline getirildi).


Gürcistan'ın "toprak bütünlüğü" içerisindeki çözüm, Abhazya ve Güney Osetya'ya "en geniş özerklik" tanınarak ve bu özerlik de uluslararası toplum tarafından güvence altına alınarak sağlanacaktı. Avrupa Konseyi'ne 1999'da üye olan Gürcistan, üyeliğinin ilk yılında "Bölgesel veya Azınlık Diller Avrupa Şartı"nı onaylamak zorunda olduğu halde bu Şartı günümüze dek onaylamadı. Benzer şekilde Gürcistan Avrupa Konseyi'ne üyelik koşulu olmasına karşın, Ahıska Türkleri'nin dönüşü konusunda verdiği sözleri de hiçbir zaman tutmadı. Uluslararası sözleşmelere uymayan Gürcistan'ın sunacağı "en geniş özerklik"in Abhazya halkının kaygılarını gideremeyeceği açık olmalı.


Benzer şekilde Batılı devletlerin "uluslararası güvence"si de Abhaz ve Oset halklarının kaygılarını gidermek için yeterli değildi. 1993 yılında, Avrupa'nın ortasında, Srebrenika'da Birleşmiş Milletler askerlerinin koruması altındaki Bosnalılara karşı uygulanan soykırım bir saldırgan karşısında "uluslararası güvence"nin hiç bir güvenlik sağlamadığını gösteriyordu.
 

Saakaşvili dönemi
2003 yılında Şevardnadze de bir darbe ile devrildi ve yerine ABD'de eğitim görmüş, artık Batı-yanlısı değil, "Batılı" olarak değerlendirilen Saakaşvili devlet başkanı oldu. Ve tarih tekerrür etti, fakat Marx'ın söylediği gibi, birincisinde trajedi, ikincisinde komedi olarak. Abhazya saldırısını bizzat Sohum'a giderek yönetenen Şevardnadze'nin yol açtığı trajedi yanında "Gül Devrimi" ile iktidara gelen Saakaşvili ancak bir komedyen olabilirdi. Fakat selefi gibi darbe sırasında barış ve demokrasi söylemini benimseyen Saakaşvili, yönetime geldikten kısa bir süre sonra Abhazya ve Güney Osetya konusunda saldırgan bir tutum benimsedi. Gürcistan'ın toprak bütünlüğünü iki yıl içerisinde gerçekleştireceğini (yani Abhazya ve Güney Osetya'yı işgal edeceğini) açıklayan Saakaşvili döneminde Gürcistan'ın askeri harcamaları hızla arttı. Stockholm International Peace Research Institute verilerine göre 2003'ten, yani Saakaşvili iktidara geldikten sonra dünyada askeri harcamaları en hızlı artan ülke Gürcistan'dı: Gürcistan'ın askeri harcamalarının milli geliri oranı 2003'te sadece yüzde 1.1'di, bu oran 2007'de yüzde 9.2'ye çıktı (SIPRI Yearbook 2009, Tablo 5A.4; aynı yıl askeri harcama oranı Ermenistan'da yüzde 3.0, Azerbaycan'da yüzde 3.4, Türkiye'de yüzde 2.1, Rusya'da yüzde 3.5 ve İran'da yüzde 2.9 oldu). Dünyada silahlanma harcamaları en yüksek olan ülkelerden İsrail bile yüzde 8.6 oranıyla Gürcistan'ın gerisinde kalıyordu.


Gürcistan'ın hızla geliştirdiği askeri gücünün her şeye karşın Rusya'nın muazzam askeri varlığı karşısında etkisiz kalacağını herkes biliyordu. Gürcistan'ın tüm diğer komşularıyla ilişkileri son derece iyiydi: Azerbaycan'ın Batı'ya uzanan petrol ve doğal gaz boru hatları Gürcistan'dan geçiyordu. Ermenistan'ın dış dünyaya açıldığı ve ticaretinin hemen hepsini gerçekleştirdiği kapı Gürcistan kapısıydı. Gürcistan-Türkiye ilişkileri de tarih boyunca en iyi günlerini yaşıyordu ve bu nedenle Gürcistan hükümeti Türkiye'yi "stratejik ortak" olarak tanımlıyordu. Gürcistan'ın 2003'ten 2007'ye reel olarak 12 kat artan ve yıllık 800 milyon doları aşan askeri harcamalarının ve donanımının tek hedefinin Abhazya ve Güney Osetya'ya yönelik askeri saldırı hazırlığı olduğu açıktı.


2008 Ağustos'una gelirken bölgedeki tüm gözlemciler Gürcistan'ın 1990'ların başlarındaki gibi bir askeri maceraya girişmesini bekliyordu. Saakaşvili iktidara geldiği andan itibaren her gün dile getirdiği saldırgan söylemini 2006 yılından itibaren pratiğe dönüştürdü. 2006 yılında, 1994 ateşkes anlaşmasına açıkca aykırı bir şekilde, Abhazya'nın stratejik Kodor vadisine Gürcü askeri birlikleri yerleştirildi. Özellikle 2008'in ilk aylarından itibaren İsrail'den alınan insansız casus uçakları Abhazya ve Güney Osetya'da gözlem uçuşlarını yoğunlaştırdı. (Bu uçakların yedi tanesi Abhazya'da düşürüldü.) Yaz aylarında özellikle Güney Osetya'da çatışmalar yoğunlaştı. Ve 7-8 Ağustos 2008 gecesi, Saakaşvili'nin emri ile Güney Osetya'da "anayasal düzeni tesis etmek" için Gürcistan birlikleri yoğun bombardımana tuttukları Shinval'e girdi. Savaşın getirdiği yıkımı artık herkes çok iyi biliyor.


Güney Osetya ve Abhazya, sırasıyla, 1992 ve 1994'te imzalanan ateşkes anlaşmalarından sonra de facto bağımsız olarak yaşamını sürdürdü. Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi olan Gürcistan'ın isteği üzerine Abhazya'ya 1996 yılından itibaren ambargo uygulandı. BDT üyesi olmayan Türkiye bile, bu ambargo kapsamında Türkiye ve Abhazya arasındaki gemi seferlerini durdurdu. Ambargo ve kuşatmaya rağmen, özellikle Abhazya'da, demokratik bir toplumun inşası yönünde büyük ilerlemeler gerçekleştirildi. Abhazya'da bir yanda sivil toplum örgütleri gelişir ve yaygınlaşırken, diğer yanda da devlet kurumları ve siyasal örgütler oluşturuldu, güçlendirildi. Devlet başkanlığı ve parlamento seçimleri düzenli bir şekilde yapıldı. 2004 yılında yapılan devlet başkanlığı seçimlerinde, Rusya'nın karşı çıkmasına rağmen, Sergey Bagapş devlet başkanı seçildi. 2006 yılında, Gürcistan'ın Kodor vadisine askeri yığınak yapması üzerine, Rusya fiilen Abhazya'ya yönelik ambargoya son verdi. Ambargonun gevşemesi ile sadece iki yıl içerisinde, savaş tehdidine karşın, Abhazya ekonomik ve kültürel açıdan hızlı bir gelişme gerçekleştirdi.


2008 savaşından sonra Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlıklarının Rusya ve Nikaragua tarafından tanınması ile Kafkasya'da yeni bir dönemin başladığını söyledik. Yukarıda özetlediğimiz nedenlerle, 2008'den önce de bu iki halkın hiçbir zaman bağımsızlıklarından vazgeçmeyeceğı açıktı. Bağımsızlığın tanınması ile birlikte Abhazya ve Güney Osetya'nın hiçbir zaman Gürcistan ile birleşmeyeceği artık herkes tarafından kabul ediliyor. Gürcistan'ın bundan sonra Abhazya ve Güney Osetya'ya yönelik yeni bir askeri maceraya (kısa ve orta dönemde) giremeyeceği ve girmemesi gerektiği, Gürcistan'ı en güçlü şekilde destekleyen ABD yönetimi tarafından da açıkca söyleniyor. Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlığının tanınması ile artık savaş tehlikesinin yakın ve orta dönemde ortadan kalkması, Güney Kafkasya'daki sorunların çözümü için uygun bir ortam oluşmasına katkıda bulundu. Savaştan hemen sonra Türkiye'nin Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu önerisini geliştirmesi ve bu önerinin bölgedeki pek çok devlet tarafından olumlu karşılanması anlamlıdır. Ayrıca Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinde de olumlu bazı gelişmelerin gözükmesi, yeni durumun bölgedeki en zor sorunların çözümüne bile katkıda bulunabileceğini göstermektedir.


Gürcistan'ın Abhazya ve Güney Osetya'ya yönelik askeri müdahale hevesinin sona ermesi aslında en çok bu ülkenin yararına olacaktır. Gürcistan, zengin kültürel ve doğal kaynaklarına ve eğitilmiş insan gücüne karşın, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra en yavaş ve geç toparlanan ülkelerden biridir. Ekonomik zorluklardan dolayı 1993'ten sonra bir milyondan fazla insan Gürcistan'ı terketmiş, bunun sonucu olarak Gürcistan nüfusu 1993-2007 döneminde yaklaşık yüzde 20 azalmıştır. Gürcistan'ın ekonomik ve sosyal gelişimini sağlayamamasının en önemli nedenlerinden biri, Abhazya ve Güney Osetya'ya yönelik saldırgan ve militarist söylemi, gereksiz askeri harcamaları ve bunların sonucu yaşadığı kurumsal çöküştür. Gürcistan'ın artık kendi iç ekonomik sorunlarına yönelmesi ve demokratik bir toplum oluşturulması, her şeyden önce Gürcü halkının ve Gürcistan'da yaşayan diğer halkların (Azeriler, Ermeniler) yararına olacaktır.


Yeni koşullar, Türkiye açısından da yeni politikaların geliştirilmesine olanak sağlayacaktır. Türkiye Güney Kafkasya'da sadece Gürcistan'a endeksli politikalar yerine, gelişen istikrar ortamında tüm taraflarla işbirliği içerisinde çok-yönlü politikalar geliştirebilecektir/ geliştirmelidir. Türkiye'nin bölgedeki tüm taraflarla ekonomik ve siyasi ilişkilerini geliştirmesi, hem Türkiye'ye ekonomik açıdan destek olacak, hem de bölgede barış ve istikrarın gelişmesine katkıda bulunacaktır. Bu bağlamda Abhazya ve Güney Osetya ile (resmi) ilişkilerin kurulması ve Türkiye-Abhazya arasında doğrudan hava ve deniz yolu ulaşımının bir an önce başlaması gerekmektedir. 2008-savaşı öncesi ve sonrasında Rusya, ABD, Avrupa Birliği ve hatta İran, resmi temsilcileri aracılığıyla Sohum'da Abhazya hükümeti ile görüşmeler yaparken, bölge ülkeleri arasında sadece Türkiye'nin Abhazya ile görüşmemesini anlamak mümkün değildir. Türkiye'nin Abhazya ile resmi olarak görüşmelere başlaması ve Abhazya'ya gitmek isteyen vatandaşlarının seyahat ve iş özgürlüğünü güvence altına alması, bölgedeki istikrar ve işbirliği çalışmalarına önemli bir ivme kazandıracaktır. (ET/TK)
 

* Kaynak :Prof. Dr. Erol Taymaz, İktisat Bölümü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi


 

KAFİAD uğur mumcu'nun sokaği 20-5 g.o.p. ankara  Tel : + 90(312) 447 49 70 Fax : + 90(312) 446 99 12