Avrupa Birliği
ve Sivil Toplum Örgütleri
Yazan Zafer Ali Yavan
1962 yılında Ankara'da doğan Sayın Zafer Ali Yavan Ankara Anadolu
Lisesini bitirdikten sonra lisans eğitimini ODTÜ Yöneylem ve
İstatistik bölümünde, yüksek lisans eğitimini Salford University
- İngiltere'de tamamladı. Daha sonraları University of
Pennsylvania-ABD'de makro ekonometrik modelleme üzerine
profesyonel çalışmalar gerçekleştiren Yavan, çalışma hayatına
DPT Ekonomik modeller dairesinde 1986 yılında uzman yardımcısı
olarak başladı. Çeşitli DPT birimlerinde çalıştıktan sonra 1997
yılında Ekonomik Modeller Dairesi başkalığına atandı. 2000
yılından bu yana TÜSİAD'ın (Türk Sanayicileri ve İşadamları
Derneği) Ankara Daimi Temsilciliği görevini sürdürmektedir.
Ulusal ve uluslararası dergilerde, makro ekonomi, ekonomik
modellenme ve zaman serisi ekonometrisi üzerine yayınlanmış
makaleleri bulunan, ODTÜ ve Ankara Üniversitesi'nde ekonometri
ve makro ekonomi dersleri de veren Zafer Ali Yavan evli ve bir
çocuk babasıdır.
Yoğun çalışma temposunda bizleri kırmayarak bize zaman ayıran
Sayın Zafer Ali Yavan ile AB uyum yasaları, Türkiye'nin bu
süreçte gelmiş olduğu nokta, bu gelişmelerin sivil toplum
örgütlerini nasıl etkileyeceği ve şu sıralarda dünyanın en
önemli gündem maddesi olan muhtemel Irak operasyonu hakkında
kısa bir söyleşi yaptık.
Sayın Yavan, TÜSİAD'ın yapısını ve faaliyetlerini kısaca
anlatır mısınız?
1971 yılında dernekler kanunu esasına göre kurulmuş olan
TÜSİAD, tüm sektörlerden yaklaşık 500 üyesi olan, kamu yararına
çalışan, temsil gücü oldukça geniş bir dernektir. Üye firmaların
yarattığının Katma Değer Türkiye'de yaratılan Katma Değerin
%70'ni oluşturmaktadır. Türkiye'deki dış ticaret hacminin,
kayıtlı istihdamın ve kurumlar vergisinin önemli bir bölümü
TÜSİAD üyeleri tarafından karşılanmaktadır.
TÜSİAD'ın faaliyetlerini iki temel kolana ayırarak incelemek
gerekmektedir. Bunlardan biri insan hakları kapsamında
demokratik standartların yükseltilmesi diğeri ise piyasa
ekonomisinin tüm kurum ve kurallarıyla çalıştırılması ve
kurumsallaştırılması. Bu ilklerden ödün vermeksizin
çalışmalarını sürdüren TÜSİAD bu kapsamda tüm faaliyetlere ve
etkinliklere açıktır.
TÜSİAD, son 5 yıl içinde dikey (sektörel) ve yatay (bölgesel)
anlamda derinleşme eğilimindedir. Sektörel derinleşme
çalışmalarında profesyonel sektör dernekleri olan, makine
imalatçıları derneği ve otomotiv üreticileri derneği gibi
kuruluşlarla birlikte TÜSİAD koordinasyonunda bir platform
oluşturulmuştur. Bu sektörel alanda bir ek faaliyet
niteliğindedir.
Bölgesel anlamda derinleşme de ise SİAD adı verilen, yaklaşık
50 tane yöresel sanayici ve işadamları derneğinin birlikte
kurduğu bir platform bulunmaktadır. Bu iki derinleşme
çerçevesinde, AB uyum yasaları sürecinde dernekler kanununda
yapılan değişiklik sonrasında TÜSİAD da federasyonlaşma ve
sonrasında da konfederasyonlaşma yoluna gidilebilir. Bununla
ilgili bazı çalışmalar sürdürülmektedir.
TÜSİAD, tüm sivil toplum örgütleriyle ülkesel bir farklılık
gözetmeksizin ilişkidedir. Örneğin İnsan Hakları Yüksek Danışma
Kurulu üyesidir. Bu kurumda, İnsan Hakları Derneği, Türkiye
İnsan Hakları Vakfı gibi kuruluşlarla birlikte, insan hakları
ile ilgili tüm alanlarda düşünce ve yayın üretmek için tüm
faaliyetlerine katılmaktadır. Öte yandan AB kapsamında UNICE(AB
İşveren Federasyonu) üyesidir. 1981'den bu yana AB de
meşruiyetini ispatlayabilen tek işveren federasyonudur.
Dolayısıyla bu, Türkiye açısından önemli bir temsildir. UNICE
sayesinde AB uyum sürecinde önemli bir lobi faaliyeti
gösterilmiştir. Türkiye AB'ne aday statüsünde olup UNICE üyesi
tek ülkedir. Bu üyelik Türkiye-AB ilişkilerinde son derece
etkili kullanılabilmiştir ve bu ilişki hala devam etmektedir. AB
içinde ya da dışında bulunan tüm ülkelerdeki UNICE benzeri
kurumlarla ilişki içinde olan TÜSİAD, bu kuruluşlarla bir araya
gelip Türkiye'nin dış ticareti ve dış politikası konularında
fikir alış verişi yapmaktadır.
Türkiye içinde de bazı kurumlarla daha yakın ilişkilerimiz
olmaktadır. Örneğin TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonu) ile, çalışma hayatını ilgilendiren konularda
sıklıkla bir araya geliyoruz. İş güvencesi İş Kanunun yeniden
ele alınması gibi konularda veya çalışma hayatıyla ilgili AB
direktiflerinin uygulanması konularında bir araya gelmekteyiz.
Yatırım ortamının iyileştirilmesi konularında ise TOBB (Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği) veya YASED (yabancı Sermaye Derneği)
gibi kurumlarla bir araya gelerek bazı faaliyetleri yürütüyoruz.
AB-Türkiye ilişkilerini TÜSİAD çerçevesinde değerlendirir
misiniz?
Bugün itibariyle Türkiye-AB ilişkileri perspektifini en son
imzalanan Kopenhag zirvesi belirledi diyebiliriz. 12 aralık 2002
tarihinde başlayıp 13 Aralıkta tamamlanan zirvede, Aralık 2004,
AB konseyi tarafından değerlendirilerek müzakerelerin başlayıp
başlamayacağının kesinleşeceği tarih olarak kararlaştırıldı.
Dolayısıyla Türkiye'nin önünde yaklaşık 20 ay gibi bir süre var.
Bu süre içinde 3-4 başlıktaki eksik yasama boşlukları
doldurulacaktır. Siyasi kriterler bazında AB'nin Türkiye'den
beklediği en büyük girişim, karar süreçlerinde ordunun ve
askerin yerinin ne olacağının belirlenmesidir. Bunun dışında
belirlenen siyasi kriterlerin önemli bir bölümü aşılmıştır. Ölüm
cezası, kültürel haklar, MGK ile ilgili anayasal / yasal
düzenlemeler, Türk Ceza Kanunun 312-159 düzenlemeleri, bunlarla
ilgili yönetmelikler ve uygulamalar gibi konularda önemli
mesafeler kat edilmiştir. Önümüzdeki dönem bu gerçekleştirilmiş
yasal düzenlemelerin uygulama performansı ve Türk Silahlı
Kuvvetleri'nin kanun süreçlerindeki yerinin tekrar gözden
geçirilmesi gibi konular AB gündeminde olacaktır. Bu konularda
hükümetin uygulamalarını TÜSİAD olarak yakından izleyeceğiz.
Öncelikle Türk Ceza Kanunu değişikliklerin uygulanması konusunda
yakın bir takip yapmayı hatta bununla ilgili bir model
geliştirmeyi düşünüyoruz. Her yıl AB komisyonu tarafından
yayımlanan ilerleme raporundan makul bir süre önce, bu rapora
girmesi muhtemel konularda bir ön değerlendirme yapıp ilgili
kamu otoriteleri ile görüşüp o konularda belli bir ilerleme
sağlanıp sağlanmayacağı konusunda fikir alış verişi yapmayı
düşünüyoruz. Dolayısıyla ilerleme raporu yayımlanmadan önce
yeterince uyarıda bulunmuş olmak ya da ilgili otoriteye
değişiklik yapabilecek bir zaman verebilmek önemli. Ama
unutmamak gerekir ki 2003 ilerleme raporu müzakerelerin
başlaması için bir anlam taşımayacak Kopenhag Zirvesi'nde alınan
karar uygulanacaktır.
Gümrük Birliği, işin ticaret ve iktisadı boyutunu şekillendiren
bir ilişkidir. Aslında Türkiye Gümrük Birliği kapsamında üstüne
düşenleri tamamlamış durumda değildir. Gümrüklerin indirimi
konusunda pek bir problem bulunmamaktadır ama bazı yasal
düzenlemelerde teknik mevzuata ve ekonomik yapısal forma yönelik
bazı değişiklikler yapılmalıdır. Örneğin tekel anlayışının hala
sürmesi gibi. Bu konuda sektörel bağlamda ek düzenlemeler
yapılıp Gümrük Birliği tamamlanmalıdır. Aynı zamanda mal ve
hizmet standartları konusunda da bir takım eksiklikler
bulunmaktadır. Bunlar her sene yapılan GB AB ortak komitelerinde
tespit ediliyor fakat Türkiye bu konuda yeterince hazır değil.
Tüm bu arka plan çerçeveye rağmen AB ile olan ticari
ilişkilerimiz derinleşerek büyümektedir. GB den bu yana
Türkiye'nin ciddi kayıplara uğradığı yorumlarına katılmıyoruz.
Aksine ticaret hacminde önemli olumlu gelişmeler olduğunu,
ticaret kalitesinin arttığını, ticaretin giderek piyasa
ekonomisi bağlamında yapıldığını, buna da GB nin yardımcı
olduğunu düşünüyoruz. Biraz önce belirttiğim eksikliklerin
tamamlanmasını takiben ticaretin daha sağlam temellere
oturacağını da düşünüyoruz.
Kıbrıs sorunun çözümü için atılacak adımlar neler olmalı
ve Türkiye'ye, Kıbrıs sorununa etkileri nelerdir?
Kıbrıs konusu zaman zaman Türkiye AB üyeliği ile
ilişkilendiriliyor. Oysaki bu, doğrudan ilişkisi ve katılım
ortaklığı belgesinde bir üyelik kriteri olmayan bir konudur.
Aslında bu sorunun çözümü Türkiye'den çok AB yi
ilgilendirmektedir. Çünkü Kıbrıs'taki sınır problemi, Rum-Türk
ilişkisi problemi bir şekilde hal edilmez ise AB sağlıklı bir
genişleme yapamayacaktır. Üzerinde sayısız uluslar arası
antlaşma olan bir toprağın, tanımlamakta zorluk çektiği bir
yapının AB ye girmesi söz konusu bu yüzden de bu sorunun
çözülmesi en çok AB için önem taşımaktadır.
Ancak Türkiye-AB perspektifi olmasa da çözülmesi gereken
önemli bir problem olarak gördüğümüz Kıbrıs sorununun çözümü
için, TÜSİAD olarak gündemde olan 2. Kofi Annan Planının
müzakere edilebilir olduğunu düşünüyoruz. Elbette ki bu planda
KKTC'nin gündeme getirdiği kabul edilemez haklı noktalar da
bulunmaktadır. Ama bunlarda da görüşmeyle bir uzlaşım noktası
bulunabileceğine inanıyoruz. Hükümetin bu konudaki politikası
son derece sağlıklı çözüme yönelik bir girişim içinde. Bu
çerçevede Kıbrıs konusunda hükümeti destekliyoruz. Konunun
çözümü için verilen son tarih olan 28 Şubattan önce Kıbrıs'la
ilgili bir çözüm taslağının çıkmış olması gerekiyor. Bu dönemde
bir garantör devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti üzerinde çok
ciddi sorumluluklar var. Aynı zamanda Yunanistan, İngiltere ve
Kıbrıs'ın her iki kesimi için de benzer sorumluluklar
bulunmaktadır.
Kıbrıs sorununun çözülmesi hem AB ilişkilerini daha net bir
yere taşıyacak hem de Türkiye'nin üzerinde kalan bu tanımsız
durumun ortadan kalkması sağlanmış olacaktır. Kıbrıs, Türkiye
Cumhuriyeti dışında hiçbir ülkenin tanımadığı şekilde ticarete
kapalı bir alandır. Orada yaşayan insanlar bu şartlar altında
yaşamaya mahkum edilmemeliler ve bu konuda en kısa zamanda
çözüme ulaşılmalıdır.
Muhtemel Irak savaşının Türkiye'ye ekonomik anlamda etkileri
neler olacaktır ve bu etkinin en aza indirilmesi için alınması
gereken önlemler nelerdir?
Irak, neredeyse 24 aydır ABD'nin gündeminde olan bir konudur.
Türkiye, Irak'la sınırdaş olması nedeniyle, Kuzey Irak'taki
tarihi ve kültürel ilişki içinde bulunduğumuz halklar
(Türkmenler ve Kürtler) ve geçmişte olduğu gibi sınırda oluşması
muhtemel terör bağlantılı faaliyetlerle karşılaşma riskini
ortadan kaldırmak için kendini bu gündemin içinde bulmuş
durumda.
TÜSİAD olarak bu konuda doğrudan yönlendirme yapabilecek bir
pozisyonda değiliz. Ancak geçtiğimiz haftalarda hükümetin Irak
konusunda karar verme aşamasında olması gerektiğini, bir
kararsızlık görüntüsünün uluslar arası çevrelerde yanlış
anlaşılabileceği endişesine kapıldık ve bunu dile getirdik.
İnsan Hakları ve demokratik standartlar konusunda hassas olan
TÜSİAD bazı çevrelerce savaş yanlısı olarak suçlandı ancak bizim
üzerinde durduğumuz olay savaş konusunda hükümetin bir netlik
kazanmasıydı ve TBMM'ye verilen teklifle bu netliğin sağlandığı
görüldü. Ancak bizim öncelikli düşünmemiz gereken nokta dolaylı
etkisi 1 yıl devam edecek olan bir operasyon olması sonucunda
Türk ekonomisine olacak etkisinin ne olacağıdır. Bu konuda
çeşitli hesaplar yapılmakta ve biz de üyelerimizle çeşitli
sektör kuruluşlarıyla bir araya gelip değerlendirme yapıyoruz.
Ortaya çıkan tablo iktisadi olarak yıllık 20 milyar $ gibi bir
kayba yol açacağına işaret ediyor. Ancak savaşın dolaylı etkisi
daha fazla sürer ise bu rakam artacaktır. Eğer Türkiye ABD ile
paralel bir pozisyon alacaksa bu hasarın ABD tarafından
karşılanması gerekmektedir. Çünkü bu açığın bir kredi veya yurt
içi tasarrufla karşılanması mümkün değildir. Zaten son derece
hassas ve kırılgan iktisadi program üzerinde devam eden Türkiye
herhangi bir dışsal etki olmasa bile bir iki yıl risk
altındaydı. Bu hassasiyet üzerine bir de Irak olayı geldiği için
savaşın hasarının mutlaka telafi edilmesi gerekmektedir. Türkiye
ister direkt asker göndersin isterse ABD askerlerinin geçişi
için topraklarını kullandırsın gündeme gelecek olan maliyetin,
ABD tarafından ortak bir şekilde telafi edileceğinin dış finans
çevrelerine duyurulması gerekmektedir. Aksi taktirde %10 Euro
tabanlı borçlanabildiğimiz rakamın iki katına çıktığını
göreceğiz ki bu uygulama programın hemen çökmesine neden
olacaktır. Böyle ağır bir reçete etrafında toplumu yeniden
birleştirme şansı yoktur. Bizim aldığımız duyumlara göre ABD bu
20 milyar $ lık maliyetin bir kısmını hibe edeceğini söylemiş.
Geri kalanı için de bir formül bulunmalıdır. Bununla ilgili
olarak şu ana kadar ulaşan bilgiler bir koşullu kredi, stok veya
rezervin Türkiye'ye açılacağı, savaşla ilgili maliyetlerin
ortaya çıkması durumunda Türkiye'nin bu rezervlerden kaynak
kullanabileceğinin kamuoyuna açıklanacağı söyleniyor. Bu olumlu
bir gelişme olur.
AB uyum yasaları sürecinde çıkartılan "anadil
eğitimi" yönetmeliğinde çıkan bazı aksaklıklar konusunda ne gibi
girişimlerde bulunulabilir?
Ana dilin eğitimi konusunda AB uyum yasaları çerçevesinde
çıkartılan yönetmeliklerin uygulanmasında çıkan aksaklıklar
incelenecektir. Türkiye'de bireysel ve kolektif hakların
geliştirilmesine yönelik yasama düzenlemesi yapıldıysa bununla
ilgili performansı biz de izleyeceğiz ve uyarıda bulunacağız.
Uygulamanın daha kaliteli olması ve hedeflerine ulaşması için
gerekli uyarıları ve baskıları oluşturmamız gerekiyor. Gereksiz
olarak oluşmuş toplumsal basınç yönetmeliğin uygulanmasında bazı
pürüzler yaratır. Bu basıncın zaman içinde kaybolacağını ve
pürüzlerin ortadan kalkacağını düşünüyorum.
Kaynak : KAFFED
|