|
KAFKAS İŞADAMLARI DERNEĞİ |
|
ÇERKESLER ULUSLAŞMA SÜRECİNİN NERESİNDE?
HAKAN EKEN
|
|
Bölüm
1. Bir sosyolog
olmamakla beraber, ulus, etnisite kavramları ve Çerkeslerin konumu
hakkında sosyolog arkadaşların ne mail ortamında ne de basılı
eserlerde yazılarına pek rastlayamıyoruz.
Saptamalar:
Kendi farkında olmasa da, diaspora da (ve hatta Kafkasyada) yaşayan
Çerkes toplumu, kendini diğer uluslardan ayıran her türlü özelliğini
kaybetmek noktasına hızla ilerlemektedir. Bunun başlıca nedeni de
diasporanın büyük bölümünün yaşadığı Türkiye'de ne Çerkeslere ne de
diğer uluslara ve etnik oluşumlara, özgür ve yaygın bir biçimde
kendi dilini ve kültürünü geliştirmesini sağlayacak, eğitim, yayın,
örgütlenme ve temsil haklarının tanınmamış olmasıdır. Üstüne üstlük,
bu konuda Çerkes toplumundan ciddi bir talep gelmemiş olması ve
Çerkes Ethem sendromundan kaynaklanan (hakedilmemiş) suçluluk
kompleksinin varlığı, durumu bir felaket haline getirmiştir. Peki, ulusal sorun var ama ulusal bilinç var mı? Bunun cevabını da
kısmen yukarıda verdik. Ancak tespit şeklinde olan açıklamalarımızı
bir sisteme oturtalım. Neden böyle olduğunu anlamaya çalışalım. Bir toplum varoluşu ile ilgili bir ulusal sorun problematikine
sahipken, bunu hissedip, çözme güdü ve enerjisi taşıyan bir zümre ya
da sınıfa sahip olması halinde, kendini ileri götürebilir. Düşünelim. Benzer niteliklere sahip bir Çerkes işçi kimliğinden dolayı daha
olumsuz şartlarda çalışıyorsa ya da Çerkes kimliğinin resmen
tanınması halinde koşullarının daha iyi olacağını düşünüyorsa, kendi
işçi olmaktan kaynaklanan sorunları ile ulusal sorununu bir potaya
dökerek ulusal davaya güçlü enerjisi ile katılır. Bir Çerkes köylü, ürettiklerinin daha iyi koşullarda satılamadığını,
kırsal kesimde diğer milletlerden ya da resmi güçlerden baskı
gördüğünü düşünürse; ya da bir küçük burjuva Çerkes (örneğin bir
memur), daha iyi eğitim alamamasının, mesleğinde daha yükseğe
çıkamamasının nedenini kendi farklı ulusal kimliğine yapılan bir
engelleme olarak algılarsa ulusal davaya tüm gücüyle katılabilir. O
zaman ulusal sorun görülür ve tutulur bir şey olur, her sosyal kesim
(ya da en azından birisi) kendi sorununu ve ulusal sorununu bir
potada eriterek çözüm önerisi ile birlikte ortaya çıktığında ulusal
bilinç topluma daha hızla mal olur. Burada bir kez daha hatırlatalım, hangi kategoride olursa olsun bir
Çerkes bu kimliğini saklamıyor ve ortaya koyuyorken bu çelişkiler
ortaya çıkabilir. Kimliğini ortaya koymuyorsa, doğal olarak bir
sorunla karşılaşmaz. Bireysel olarak işini görür ama ulusal olarak
bir kandırmacaya alet olur. Bu modern sınıflara dayalı açıklamaların yanı sıra yukarıda
hatırlattığımız geleneksel katmanlarımız da, soylular, ruhbanlar,
çiftçiler gibi, kendi sorunlarının ulusal olarak farklı bir kimlikte
olup, bunun tanınmaması, yadsınması ile ilgili olduğuna inanırlarsa
aynı süreç yaşanabilir. Ki geleneksel Çerkes toplumunun bugün en
yaralı kesimi (tarihsel olarak geleceği olmasa da) bu
kategorilerdeki insanlardır. Yine tarihimizde yakın zamana kadar bir
yara olan, pek anılmak istenmeyen ama izleri hala süren köle
kategorisinde tabir edilen aileler, hem Çerkes toplumu içinde hem
ülke genelinde uğradıkları haksızlıkları, hem kendilerini hem de
Çerkes toplumunu özgürlestirici bir hareketle özdeşleştirebilirlerse
ulusal sorun ve ulusal bilinç bir realite haline gelebilir. Ancak böyle olmuyor. Bu davranışın tek nedeni elbette 1920de olanlar değil ama bu
yazının sınırlarını çok zorlar. Toparlayacak olursak, kendi içindeki sosyal yapılardan en az
birinin, kendi sınıfsal sorunları ile ulusal kimliği arasındaki
ilişkiyi görememesi, görse de bağlantıyı ve çözüm arayışını ortaya
koy(a)maması, Çerkes ulusal kimliğinin ve bilincinin gelişimini
duraklatmaktadır. Bu da varolan sorunla ancak, belli duyarlılıkları
olan, aydın Çerkeslerin ya da farklı ideolojik çizgilerde olup,
kendi ulusal sorununu bilinçli ve öncelikli olarak değil ama bir
dinamik olarak, kendi içinde bulunduğu politik harekete sokmak
isteyen Çerkeslerin ilgilenmesine ve bir anlamda fantezi düzeyinde
bir uğraşıya yol açmaktadır. Önemli not, bu saptama asla küçümsemek
için değildir. Çerkes ulusu için yapılan en ufak etkinlik bile eşsiz
değerdedir. Ancak, tüm Çerkes toplumu açısından bir sonuç
oluşturabilmesi için, yukarıda sözünü ettiğimiz dinamikler doğmadığı
sürece bireysel, onurlu çabalar olarak kalmaya mahkumdur. Tüm dünyada ulusal hareketler, mevcut konumundan rahatsızlık duyan
toplum katmanlarının değişik siyasi renklerle de olsa, sınıfsal
sorun ve çıkarlarını, ulusunun sorun ve çıkarları ile özdeşleştirip,
bunu en geniş kitleye anlatıp onları ikna etmeleriyle başarıya
ulaşmışlardır. Yoksa sadece bağımsızlık karakteri ve diğer
özellikler, hiçbir ulusal hareketin başarıya ulaşmasına yeterli
olmamıştır. Bugün Kafkasya'da ve diasporada dağılmış, ufalanmış parçacıklardan,
yeniden bir üst noktaya sıçranabilir mi? Anka Kuşu, küllerinden
yeniden doğabilir mi? Yoksa "kendi başına dolu yağan dünyayı fırtına
içinde sanarmış" misali, kimsenin takmadığı bir antik parçalar
kümesinden ibaret bırakılmış kültürümüzle, akıp gitmiş olan yaşamın
geride bıraktığı tortunun içinde seyircisiz bir oyunu mu oynuyoruz? Bugün Kafkasya'da her biri 2000 km² ile 13000 km² arasında değişen
devletçiklere (özel konumu nedeniyle Dağıstan hariç) bölünmüş ve
kendi içinde homojen olmayan ve üstüne üstlük büyük bölümünde de
azınlık durumunda bulunulan anavatanımızda ve başta Türkiye olmak
üzere tüm diasporada resmen tanınmamaktan, tanındığı yerlerde de
yeterli altyapı sağlanamadığından hızla asimile olan Çerkes toplumu,
zaten yok denecek kadar az olan, kendisini ulus statüsüne
taşıyabilecek sınıfsal güçlerini daha da bölmeli midir? Yoksa bir
araya mı getirmelidir? Soruyu sübjektif bir kalıptan çıkarıp,
objektif bir kalıpta tekrarlayalım. Sosyolojik, iktisadi ve siyasi
veriler, genelde Çerkes olarak bilinen toplumu meydana getiren
kabileler içindeki sınıfların, ayrı ayrı ulusal kimlikler için mi,
yoksa bütün bir Çerkes ulusu için mi örgütlenip hareket etmesi
gerektiğini söylemektedir? Bu sorunun cevabı şu noktada acil ve
birçok ampirik (deneysel) ve bilimsel çalışma gereğini icap ettirse
de, bir yandan ve yine onun kadar acil olarak, bireysel
duyarlılıkların da devreye girmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Ancak bu bireysel duyarlılıklar, bugüne kadar olduğu gibi, il ve
bölge bazında sınıf kimliksiz, dolayısıyla politikasız hemşehri
dernekleri şeklinde olursa beklenen gelişmelere hizmet edemez. Doğrudan doğruya Çerkes toplumunun (60'lara kadar sığındığı kırsal
kabuktan çıkıp) artık yaşamın içine atılmış, değişik seviyelerde ve
biçimlerde her gün dişe diş, göze göz bir yaşam mücadelesi veren
insanlarının, kendi etkinlik alanları çerçevesinde örgütlenmek
zorunluluğu vardır. Daha önce Çerkes yaşam alanları olarak önerdiğim
bu yapılar, Çerkeslerin hayatlarını kazandıkları sınıfsal karaktere
sahip yapılar ve bireysel alanlarda kendilerini ifade ettikleri
(kültürel, bilimsel ve sanatsal) alanlardaki örgütlenmeler şeklinde
olmalıdır. Böylelikle; varoluşu için yaşamsal önemde olan bir alanda
gerçekleştirilen Çerkes kimlikli (ya da çok lazımsa Adige, Abaza,
Oset, vb. kimlikli) örgütler, toplumun farklı sınıfsal
katmanlarının, kendi sınıfsal çıkarları ile ulusal çıkarlarını
örtüştürmelerini sağlayacaktır. Aksi takdirde Çerkes örgütlenmeleri
tüm iyi niyetlerine rağmen birer fantezi kuruluşları olarak
kalacaktır. Çok daha kötüsü bunlardan bazıları, globalizmin vahşice saldırdığı
günümüzde, sınıfsal, ulusal bilinç taşımadıklarından, bazı başka
ülkelerin ve çıkar gruplarının, Kafkasya ve diasporadaki 5.kolu
durumuna düşebileceklerdir. 1940'larda 1950'lerde olduğu gibi. Son olarak, doğal ve haklı olarak sık sık değinilen Çeçen sorununda
bugünkü durumu anlamak için şu soruya yanıt vermek gerekmektedir. Özetle toplumun dinamiklerine uymayan, ona dayanmayan hareket ve
örgütlenmeler tamamen iyi niyetli olsa da yarar değil zarar
getirmektedir.
|
|
KAFİAD uğur mumcu'nun sokaği 20-5 g.o.p. ankara Tel : + 90(312) 447 49 70 Fax : + 90(312) 446 99 12 |
|