KAFKAS İŞADAMLARI DERNEĞİ
CAUCASUS BUSINESSMEN ASSOCIATION

 

   

Üç kritik eşikte CHP

CHP’nin bu dönemde bir yandan sosyal dokuyu ve toplumsal ilişkileri darmadağın eden neo-liberal enkaza, diğer yandan da kimlikler siyasetinin darboğazlarına karşı bir alternatif sunabilmesi gerekiyor

PROF. DR. FETHİ AÇIKEL - CHP, bir Kurultay’ı daha geride bıraktı. Bu kurultay yaklaşan genel seçimler öncesinde Türkiye’nin bir süredir içinde yol aldığı üç kritik dönüm noktası, üç kritik eşikle çakışıyor. Bu üç kritik nokta doğrudan Türkiye’de demokrasinin niteliği, refahın üretim modeli ve toplumsal barış sorunu üzerinde odaklanıyor. Bu eşiklerin nasıl aşılacağı sorusu şüphesiz bir iktidar alternatifi olarak CHP’ye ciddi sorumluluklar yüklüyor ve bu sorunlar karşısında CHP’nin kendisini nasıl konumlandırdığı yaklaşan seçimler açısından da önem taşıyor.

Ortadoğu modeli otoriter başkanlık
Türkiye’nin önündeki birinci kritik eşik temel özgürlükleri, hukuk devletini ve çoğulcu demokrasiyi ortadan kaldıracak ‘Ortadoğu tipi bir Otoriter Başkanlık Sistemi’ dayatması. Yargı özerkliğinin, bağımsız kurulların, medyada çoğulculuğun, bürokratik saydamlık ve hesap verebilirliğin ortadan kalktığı bir sistemde tüm yurttaşların kamu hizmet ve kaynaklarından adil ve eşit ölçüde yararlanıp yararlanamayacakları sorusuyla ilgilidir. Türkiye’de zaten yarım yamalak varolan ‘kamusallığın’ yok olması sorunudur. CHP’nin bu kamusallığı savunmak adına bir yandan gençlerin, kadınların, dezavantajlı grupların ve kentli ortasınıfların hak taleplerini, temsil ve iletişim gereksinimlerini gözetmesi, diğer yandan da kendi demokratik katılım ve çoğulcu yaşam modelini olgunlaştırabilmesi gereğidir.

Kayıtsız şartsız emekten yana
İkinci kritik eşik Türkiye’de insani maliyeti katlanılmaz hale gelen neo-liberal yıkım karşısında CHP’nin ‘kayıtsız şartsız emekten yana’ ve alternatif bir bölüşüm ve kalkınma modeli ile öne çıkabilmesi yükümlülüğüdür. Neo-liberalizmin çeyrek yüzyıllık yozlaşmış yerli versiyonuna karşı yoksul sınıfların refahtan pay alma taleplerini sistematik olarak savunma gereğidir. Türkiye’de özellikle ortasınıfları, gençleri ve yaşlıları güvencesiz ve kalitesiz bir yaşamla karşı karşıya bırakan bu modeli reddederek iyi bir toplum modeli önerebilme gereğidir. Bu aynı zamanda ithalata bağımlı, düşük ücrete ve düşük katma değere endeksli büyüme modeli yerine, sosyal kalkınmayı ve sosyal yaratıcılığı öne çıkaran bir vasıflı kalkınma modelini önerebilmenin eşiğidir.

Birlik ve dayanışma
Üçüncü eşikte ise Türkiye’de siyasetin artan ölçüde etnik, dinsel ve mezhepsel önyargılardan beslenen sığ ve ayrımcı popülist söylemlere karşı birlik ve dayanışma taleplerinin savunulması bulunuyor. Sosyal demokratların, Türkiye’nin Ortadoğu toplumlarını andıran ‘kamplaşma kültürüne’ ve ‘gayrı insani popülist söylemlere’ alternatif olarak, birlikte yaşama siyasetini kararlılıkla savunabilmesi gerekir. Bu çerçevede ‘kimlikleri yadsıyan yaklaşımlar’ kadar, ‘kimlikleri yücelten yaklaşımları’ da siyasi nezaket gereği reddeden ve daha kapsayıcı bir yurttaşlık anlayışını siyasetinin merkezine koyabilmesi gerekir.

Alternatif sunmalı
Ortadoğu’da yaşanan çatışmaların da gösterdiği gibi kapsayıcı yurttaşlık içinde laiklik, kadın hakları, kültürel çoğulcu ve demokratik tolerans gibi değerleri barındırmak durumundadır. Bu değerlerin Türkiye’de daha çok sahiplenilmesi ve geliştirilmesi gerekir. CHP’nin bu nedenle kararlı bir biçimde ‘Cumhuriyetçi bir Sosyal Yurttaşlık Siyasetini’ gündemde tutabilmesi gerekir. Sağ ve İslami popülist partilerin öne çıkardığı soydaşlık, dindaşlık ve mezhepdaşlık vurgusunun yerine, ‘sade ve yalın yurttaşı’ yeniden keşfeden daha yüksek bir siyasi ilkeyi ve daha yüksek bir ahlaki referansı yaygınlaştırabilmesi gerekir.


Bu üç kritik eşik bize gösteriyor ki, CHP’nin bu dönemde bir yandan sosyal dokuyu ve toplumsal ilişkileri darmadağın eden neo-liberal enkaza, diğer yandan da kimlikler siyasetinin darboğazlarına karşı bir alternatif sunabilmesi gerekiyor.


Bu yüzden CHP’nin Cumhuriyetçi, sosyal demokratik ve hümanist ideallerle uyumlu bir Türkiye modeli üretebilmesi tarihsel bir yükümlülük. Bunun geç olmadan gerçekleştirilebilmesi ise maalesef ne defansif tutuculuktan, ne de kolaycılığa kaçan reddiyecilikten geçiyor. Böylesine bir iddianın başarılması CHP’nin kurucu tarihsel ilkeleri ile 21. yüzyıl dünya sosyal demokrasisini uyumlu ve yaratıcı bir diyaloğa sokulabilmesinden geçecektir.

Avrupa ve Ortadoğu örnekleri
Latin Amerika’dan Avrupa’ya Hindistan’dan Uzakdoğu’ya kadar pek çok sosyal demokrat parti ve sosyal hareket 21. yüzyıl için ne tür bir ideolojik ve ahlaki önceliğe, ne tür bir sınıfsal tercih ve kalkınma modeline doğru hamle yapılması gerektiği konusunda tartışmalar yürütüyor. Zira ne dünyada yaşanan ekonomik krizler, ne de yükselen toplumsal hareketler zorunlu olarak sosyal demokrat partilerin iktidara gelmelerini garantiliyor. Neo-liberalizmin ve ulus devletlerin krizi Avrupa’da aşırı sağ partileri Ortadoğu’da ise İslami sağ partileri öne çıkarabiliyor. Çünkü bu partiler otoriter ve popülist söylemler izleyerek toplumlarına hem gelir adaletsizliğini, hem de etnik-dinsel farklılıklardan kaynaklanan sorunları otoriter biçimde çözebileceklerine ilişkin bir algıyı yayabiliyorlar. Pratik sonuçları felaketle sonuçlansa bile hoşnutsuzluklardan siyasal fırsatlar yaratmayı başarabiliyorlar.

Yapılması gereken
Bu nedenle CHP gibi sosyal demokrat partilerin kadroları, programları, iletişim modelleri ve kurumsal kapasiteleri ile Türkiye’nin can alıcı sorunlarına dair çözüm önerileri ile hazırlıklı olmaları gerekir. Bu ise kadrolarının –yerel ya da ulusal düzeylerde- yetkin, yeterli ve yaratıcı bir alternatif yönetim modeli geliştirme konusunda yönlendirilmesi ile mümkündür. Bu çerçevede sosyal demokratların, sağ popülist ya da neo-liberal teknokratik teknikleri benimsemesi veya bu araçlarla yarışması düşünülemez. Aksine CHP gibi sosyal demokrat bir partinin Türkiye’de bir iktidar alternatifi olduğu iddiasını güçlendirecek ve bu fikri geniş toplum kesimlerine taşıyıp onları ikna edecebilecek özgün model ve enstrümanları da geliştirmesi gerekir.


Bu araçların hazırlanmasında en etkili rolü, partinin kadroları, kurumsal altyapısı ve ideolojisi oynar. Dolayısıyla öncelikle kendi örgüt bileşenlerini, sayıları hızla artan gönüllüleri ve kendi seçmen tabanını ortak bir ahlaki ideal, ortak bir sosyal hedef ve ortak bir programatik model içinde sosyalleştirebilmek önemlidir. Cumhuriyetçi, sosyal ve demokratik bir ideali taşıyacak yapının ortak bir sözcük dağarcığı, ortak bir gramer ve Türkiye için oluşturulmuş ortak bir vizyon taşımaması düşünülemez. Bir ahlaki ilke, bir siyasal ideal ve bir politika etrafında kitleleri harekete geçirebilmek zor ve zahmetli bir süreçtir.

Kısır döngüden çıkış mümkün
Şüphesiz bu kısa analiz CHP’nin içinde evrildiği kurumsal ve ideolojik süreçlerle ilgili kapsamlı ve tüketici bir değerlendirme yapma iddiasında değil. CHP’nin 2011 seçimlerinden sonraki performansı daha kapsamlı bir değerlendirmeyi hak ediyor. Ancak pek çok alandaki gözle görülür ilerlemeye rağmen şu noktanın altını da çizmek gerekiyor: AKP’nin Türkiye’yi içine sürüklediği ‘Orta Gelir Tuzağı’ sadece ekonomi yönetimi ile sınırlı değil. Bu tuzak aynı zamanda vasıflı kadrolara, liyakat ilkesine ve uzmanlığa yatırım yapmayan tüm kurumları, şirketleri, meslek odalarını, üniversiteleri ve daha da önemlisi siyasal partileri doğrudan ilgilendiriyor. AKP’nin Türkiye’ye mahkum kıldığı açmaz asıl budur. Ve sanılanın aksine bu kısır döngüden çıkış otomatik bir pilota veya büyülü bir reçeteye bağlı değil. Kollektif olarak yaratıcılığa yoğunlaşmamış, teorik donamıma sahip olmayan, liyakate ve emektarlığa önem vermeyen, yeni kadrolarını ilkeleri konusunda eğitmeyen ve demokratik bir iletişim kültürünü etkin kılamayan tüm kurumlar ‘orta nitelikli yönetim’ tuzağına yakalanabiliyorlar.


Ancak iyi haber şu ki çözüm uzakta da değil. 20. yüzyılda Avrupa sosyal demokrasisinin en önemli başarısı bir yandan siyasal demokratikleşmeyi, diğer yandan da ekonomik eşitliğe dayalı bir kalkınma modelini aynı anda gerçekleştirebilmiş olmasıdır. Belki de bugün CHP’nin önünde duran en önemli ödev, Türkiye’de Gezi’yle kendisini görünür kılan kolektif akla, vicdana ve yaratıcı zekaya demokrasimizin ve ekonomimizin daha insani ve hakça bir noktaya getirilmesinde aracılık yapmaktır.

kaynak : www.yurtgazetesi.com.tr
 

 
  Paylaş      
 

KAFİAD uğur mumcu'nun sokaği 20-5 g.o.p. ankara  Tel : + 90(312) 447 49 70 Fax : + 90(312) 446 99 12