TÜSİAD: Gelir adaletsizliği yüksek
TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer, Türkiye'de Bireysel Gelir Dağılımı
Eşitsizlikleri: Fonksiyonel Gelir Kaynakları ve Bölgesel
Eşitsizlikler raporunu açıkladı. Dinçer, "Gelir
eşitsizliklerinin varlığı, iktisadi karar alıcıların gelir
eşitsizliğini azaltmaya yönelik daha aktif politikalar oluşturup
uygulamalarını gerekli kılmaktadır." tespitinde bulundu.
Ekonomi politikalarının nihai amacı; toplumu oluşturan tüm
bireylerin ve toplumsal kesimlerin refah düzeyinin
yükseltilmesidir. Ekonomi büyürken, bireylerin ve toplumsal
kesimlerin refah düzeyinin nasıl değiştiği merak konusudur.
Büyüme hızı ve kişi başına gelirdeki artışlar, refah düzeyindeki
değişim hakkında genel bir fikir verir. Gelir dağılımı verileri
ise, büyüme sürecinde ortaya çıkan refah artışının, toplumsal
kesimler ve bireyler arasındaki dağılımını ortaya koyması
bakımından önemle irdelenmelidir. Çünkü gelir dağılımında
adaletsizliğin artması, sadece ekonomik değil aynı zamanda
politik ve sosyal sorunlar oluşturur. Bu nedenle konuya geniş
bir perspektiften bakılması gerekmektedir.
2000li yıllarda OECD ülkelerinde eşitsizlikler artarken,
Türkiyede aynı dönemde bireysel gelir dağılımı eşitsizliğinde
düzelme meydana gelmiştir. Bu gelişmeye rağmen Türkiye, gelir
eşitsizliğinin yüksek olduğu ülkeler arasında yer almaya devam
etmektedir. OECDnin araştırmasına göre, Türkiye halen, Şili ve
Meksikadan sonra en yüksek gelir eşitsizliğine sahip üçüncü
ülke konumundadır.
Gelir eşitsizliklerinin varlığı, iktisadi karar alıcıların gelir
eşitsizliğini azaltmaya yönelik daha aktif politikalar oluşturup
uygulamalarını gerekli kılmaktadır. Gelir eşitsizliklerinin
sadece ekonomik büyümenin neticesinde giderileceğini
bekleyemeyiz. Çünkü iktisat literatürü, ekonomik büyümenin gelir
eşitsizliklerini giderici etkilerinin yanında aynı zamanda
arttırıcı etkilerinin varlığına da işaret etmektedir.
Bilindiği gibi, 2001 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrası
önemli yapısal reformlar devreye alınmıştır. 2002-2007 döneminde
yapısal reformlar devam etmiştir. Raporumuzun bulgusuna göre;
ülkemizde gelir dağılımı eşitsizliğindeki düzelme 2002-2007
arasındaki dönemde gerçekleşmiştir. Anlaşılıyor ki, ekonominin
arz yönünü güçlendirmeyi amaçlayan politikalar gelir
eşitsizliğini azaltıcı bir etki sağlamıştır. Ayrıca düşük
enflasyon ve faiz ile birlikte, ekonominin artan potansiyel
büyüme oranı bu iyileşmeye katkı sağlamıştır. 2007-2011
döneminde ise, bildiğiniz gibi büyüme dalgalı bir seyir izlemiş,
potansiyel büyüme düşmüş ve sabit bir eğilim sergilemiştir.
Yapısal reformların da hız kestiği bu dönemde, gerek küresel
ekonomik krizin olumsuz etkileri, gerekse konjonktürel büyüme
süreci, gerekse bireysel gelir dağılımında durağan bir seyre
neden olmuştur.
En zengin %20'lik kesimin toplam gelirden aldığı pay ile en
yoksul %20'lik kesimin toplam gelirden aldığı payı
karşılaştırdığımızda da benzer bir sonuca ulaşıyoruz. 2002
yılında 9 katın biraz üstünde olan fark, 2007de 7 katın biraz
üstünde görülüyor. Fakat 2011e gelindiğinde aradaki fark aynı
düzeyde kalmış. Bir diğer deyişle, zengin ve yoksul gelir
grupları arasındaki fark 2002-2007 döneminde kapanmaktayken,
2007-2011 döneminde sabit kalmıştır.
Toplam hanelerin % 13ünü oluşturan, hanehalkı reisi kadın olan
hanelerin eşitsizlik düzeyinin ise erkek olanlara göre daha
yüksek olduğu görülmektedir. Bu veri, bu hanelerin çoğunlukla
dar gelirli gruplar arasında yer aldığının bir göstergesidir.
Çeşitli üretim faktörlerinin milli gelirden aldıkları payları
gösteren fonksiyonel gelir dağılımı da raporumuzda yine
incelenmiştir. Fonksiyonel gelir dağılımı, milli gelir içindeki
ücret, faiz, müteşebbis, tarım müteşebbisi, emekli ve transfer
gelirlerinin toplam gelir içindeki payları hakkında bilgi
vermesi açısından önemlidir.
MÜTEŞEBBİS GRUPLARDAKİ EŞİTSİZ DAĞILIM DİKKAT ÇEKİYOR
Raporumuzun önemli bir bulgusu şudur; farklı gelir gruplarının
gelirleri arasındaki eşitsizlikten ziyade, gelir gruplarının
kendi içlerindeki eşitsizlikler ekonomi çapındaki gelir
eşitsizliğine daha çok etki etmektedir. Özellikle faiz ve
müteşebbis gelir gruplarındaki eşitsiz dağılım dikkat çekicidir.
Müteşebbislerin heterojen bir yapıya sahip olması, içinde hem
büyük ölçekli hem de esnaf gibi küçük ölçekli girişimcileri
barındırması müteşebbis gelirleri arasında düzey olarak önemli
ölçüde farklılıklara sebep olmaktadır. Faiz gelirleri için de
aynı durum geçerli olup, yüksek ve düşük mevduat sahiplerinin
dağılımında ve faiz gelirlerinde önemli farklılıklar
bulunmaktadır. Dolayısıyla Türkiyede gelir dağılımındaki
eşitsizlikle ilgili mücadelede öncelik, farklı gelir gruplarının
kendi içlerindeki eşitsizlikleri oluşturan sebeplerle mücadeleye
verilmelidir. Bölgeler arasında bireysel gelir düzeyine göre
farklılıkların ise birbirine yakınsamış olduğu görünmektedir.
Ancak her bir bölgenin kendi içindeki bireysel gelir
eşitsizlikleri halen yüksektir.
EŞİTSİZLİĞİN GİDERİLMESİ İÇİN ETKİLİ STRATEJİLER GEREKLİ
Gelir eşitliğinin sağlanması sürdürülebilir kalkınma ile çok
yakından ilgilidir ve etkili stratejiler gerektirmektedir.
Büyümenin gelir eşitsizliklerini giderici yönde etki oluşturması
için, gelir oluşturma süreçlerinin iyileştirilmesine ihtiyaç
vardır. Gelir dağılımı eşitsizlikleri ile sadece makroekonomik
politika uygulamalarıyla mücadele edilemez. Ülkenin üretim
kapasitesini artırması ve ekonomiye potansiyel bir büyüme
kabiliyeti kazandırılması gereklidir ama yeterli değildir.
Ülkemizdeki iktisadi faaliyetlerin daha formel ve daha
kurumsallaşmış bir yapıya kavuşması ve kayıtdışılıkla mücadele
konunun önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Tasarrufların ve
mevduat düzeyinin artırılması ve tasarrufun tabana yayılması,
vergi politikasının ve sosyal nitelikli harcamaların gözden
geçirilmesi konularında da devletin alacağı tedbirler önem
taşıyacaktır. Hiç şüphesiz makro ve mikroekonomik alanlarda
atılması gereken birçok adım bulunmaktadır.
Kaynak :
http://www.zaman.com.tr/ekonomi_tusiadgelir-adaletsizligi-yuksek_2227211.html |